latin amerikan haber yorum

Archive for 18 Ağu 2006

VENEZÜELA: En Büyük Tarım Malikanesine El Kondu

Posted by lahy 18/08/2006

Michael Fox, Caracas

6 Agustos’da Bolivar eyaletinde bulunan Venezüela Başkanı Hugo Chavez, ülkede ki en büyük latifundio (tarım işletmesi)’ne el konduğunu ve kendisinin Manuel Carlos Piar olarak adlandırdığı yeni bir ”sosyalist üretim birimi’nin” kurulduğunu açıkladı.

Chavez, bu açıklamayı, her hafta düzenlediği Alo Presidente, programında yakın bir zaman önce el konan, Venezüela’nın en büyük, 187.238 hektarlık La Vergarena latifundio’sından yaptı.

Venezüela İletişim Bakanlığı’nın bildirdiğine göre, La Vergarena Margarita adasından iki kat daha büyük ve sınırları içinde ” uzun bir zaman dikkatsiz bir şekilde ihmal edilen bir orman”, 6 campesino (köylü) toprak işgali ve çeşitli yerli halk toplulukları var.

Basın açıklamasına göre, Chavez Manuel Carlos Piar bu işletmenin ele geçirlmesinden sonra ” bölgenin üretimini çeşitlendirmek….ve bölgede bulunan ailelerin yaşam koşullarını, örgütler ve toplumun katılımı ile iyileştirmek amaçıyla” kurulduğunu söyledi.

Chavez, işletmeyi ” ekonomik, sosyal ve insanların gelişmesinin bir merkezi” haline dönüştürmek için bu “iddialı projeyi” açıkladı: “ Bu topraklara tam olarak yerli halk , tarım üretimi ve daha iyi bir yaşam yaşamak için gerekli olan herşey için el kondu.”

Program sırasında Chavez, hükümetin geniş toprak reformu programı altında hiç bir latifundio’nun “dokunulmaz” olmadığını söyledi. “ Devrim sürecek ve toprakları ele geçirmek için sürecek. Ergeç, Venezüela’da bir tek latifundio bile kalmayacak. Latifundio’ya hayır!” dedi.

Prensa Latina’nın bildirdiğine göre, 1950 Venezüela toprak sayımına göre hemen hemen 200,000 aile, 900,000 verimli hektara ve 5286 aile ise 18.6 milyon hektara ( büyük bir bölümü verimsiz.) sahip idi.

1998 sayımı toprak sahiipliğinin yapısının değişmediğini gösterdi, 376,868 köylü ailesi 1.6 milyon hektara sahip iken, 10,000 aile ise 18 milyon hektar’a sahip idi.

İktidara 1998 yılında gelen Venezüela başkanı, ulusal meclis üyesi Braulio Alvarez’e karşı geçenlerde girişilen suikast dahil köylü liderlerine karşı şiddeti kınadı. “ Katillerin şiddeti köylüleri etkilemeye devam ediyor”, “ Dokunulmazlık igrenç ve bu bizim etkili bir şekilde eyleme geçmemiz için bir nedendir” dedi.

Chavez, Adalat bakanlığı ve Venezüela istibharat Servisi (DISIP)’ini araştırma ve eyleme çağırarak “ Eğer kendsine görev verdiğim biri bu mücadeleyi hissetmiyorsa…istifa etmeli, ancak, biz onların hiç kimse sorumlu tutulmaksızın köylü liderlerini öldürmelerine izin veremeyiz” dedi.

Venezüela’da köylü liderlerinin öldürülmesi giderek büyüyen bir problem. 2001 yılında toprak reformu yürürlüğe gireli beri 150’den fazla Venezüelalı köylü lideri öldürüldü.

[<http://www.venezuelanalysis.com>.]

Green Left Weekly, 16 Agustos 2006.
Green Left Weekly home page.

 

Posted in Genel Haberler, Topraksızlar Hareketi, Venezuela | Leave a Comment »

Meksika’da Demokratik Başkanlık Seçimi mi?

Posted by lahy 18/08/2006

Yazar Enrique Garcia
Çevirmen Özgür Gökmen
Meksika’da, altı sene önce, sağcı Milli Harekât Partisi (Partido Acción Nacional, PAN), Meksika Devrimi’ni gerçekleştiren siyasal sınıfı, en azından devrimin ilk zamanlarında, temsil eden partinin dünya çapında meşhur yetmiş yıllık iktidarının ardından başkanlık seçimlerini kazandı.

Dünyadaki muhafazakar medyanın büyük kısmı o vakit bu olayı Latin Amerika’nın bu önemli ülkesinde temiz ve adil seçimlerin işareti olarak pazarlamıştı. Ne var ki seçimlerin genel geçer medya tarafından elbette yansıtılmayan karanlıkta kalmış yönleri vardı.

Seçimin resmî sonuçları, ilk seçim sandık sonuçlarına dayanan hileli bir örneklem üzerinden yapılan tahminlere dayanarak seçim gecesi ilan ediliverdi. Örneklem üzerinden resmî sonuç ilan edecekseniz, neden seçim yaparsınız ki? Önde gelen iki adayın aldığı oylar arasındaki hata payı kesin bir galip çıkarmazken, PAN adayı Vicente Fox’un zaferi resmî olarak ilan ediliverdi. PAN taraftarları, tüm büyük ve orta çaplı şehirlerde, hatta PAN’ın ciddi bir varlık göstermediği yerlerde bile bu zaferi kabul edilebilir kılabilmek için bir anda sokaklara döküldü. Bunlar samimi seçim kutlamaları değil, taktiksel eylemlerdi. Seçimlerden birkaç gün önce ılımlı sol olarak tarif edilebilecek Demokratik Devrim Partisi (Partido de la Revolución Democrática, PRD), Fox’un ABD’den maddi yardım aldığını iddia etti, iddialar ispat edildi fakat seçim kanununun tespit ettiği yaptırımlar uygulanamadı. Zira seçimleri denetlemekle yükümlü Federal Seçim Enstitüsü (Instituto Federal Electoral, IFE) yaptırım gücünden yoksundu. Oysa Enstitünün bu suça yaptırım uygulamadaki selâhiyetsizliğine rağmen, Fox’un ABD’den yardım almış olması, seçim sonuçlarının iptal edilmesi ve seçimlerin hemen yenilenmesi için yeter sebepti. Ne var ki, teoride seçimlerden en büyük zararı görmüş olan eski iktidarın, Kurumsal Devrimci Parti’nin (Partido Revolucionario Institucional, PRI), bu duruma sessiz kalması sonucunda hiçbir şey yapılmadı. Gecenin en büyük sürprizi, 70 yıllık parti diktatörlüğünün son başkanının rakibinin zaferini hiç oyalanmadan kabul etmesi oldu. Bu, resmî parti safları için sadece bir sürpriz değil, acı verici bir vakaydı da. Zira 1940’lardan 1990’ların sonunda ölene dek işbaşında kalan, sistemin simgesi haline gelmiş, PRI’nın işçi sendikaları konfederasyonu başkanı Fidel Velazquez’in her daim söylemiş olduğu üzere, PRI “iktidarı kurşun atarak ele geçirmişti, dolayısıyla PRI’yı alaşağı etmek isteyen varsa, bunlar ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı”. İktidarın PAN’a teslim edilmesi, PRI’yı destekleyen kitlelerce parti liderliğinin ihaneti olarak görüldü. Son PRI başkanı Ernesto Zedillo iktidarı teslim ettikten sonra Meksika’nın Milli Demiryolu Şirketi’ne kısmen sahip olan Union Pasific Şirketi’nde çalışmak üzere ABD’ye gitti. Milli Demiryolu Şirketi’nin Union Pasific’e satışını bizzat Zedillo’nun kendisi yapmıştı. PRD, Zedillo’yu iktidarı kendi kişisel çıkarları için kullanmakla suçladı ve Zedillo’nun siyaseten yargılanmasını talep etti, PAN’dan destek göremedi.

Birçok yorumcu, iktidarın sağcı bir hükümete terkinin, 1995 başında, Carlos Salinas de Gortari döneminin (1988-94) ülkeyi sürüklediği iktisadi buhrana bağlı olarak gerçekleşen devalüasyon sonrası, Bill Clinton’ın buhranın atlatılması için Meksika’ya milyonlarca dolar vermesinin ardından Zedillo ve Clinton tarafından tertip edildiğinin kuvvetle muhtemel olduğunu iddia etmiştir. ABD’nin hayrına borç vermediğini herkes bilir.

Coca Cola Meksika’nın eski yöneticisi Fox görevine eski işverenini ithal ettiği tatlandırıcılar için vergi ödemekten muaf tutarak başladı. Aynı vergi bağışıklığı Meksika’da üretilen şekeri kullanan yerli içecek üreticileri için tanınmadı elbette. Fox’un altı yıllık iktidarı döneminde asli projelerinden biri kamunun sahip olduğu Aydınlatma ve Enerji Şirketini özelleştirmek oldu. Hükümetin şirketin satılması için destek toplamak üzere kongre üyelerine dağıttığı dosyalarda Enron etiketi vardı. Neyse ki Kaliforniya elektrik bunalımının patlak vermesi çok uzun sürmedi ve Enron’un Meksika’daki macerası bir skandalla sonuçlandı. Fox, Enron’u devre dışı bırakmakla beraber projeye devam etti ve birçok projesinde olduğu gibi fena halde başarısız oldu.
İktisadi bozulma ve yerine getirilmeyen sözler Fox’un popülerliğini anında ve kalıcı biçimde aşağı çekerken, Meksika Şehri’nin ılımlı sol belediye başkanı Andrés Manuel López Obrador’a gösterilen rağbet muhafazakâr ikaz sirenlerini bir bir tetikleyerek artıyordu. Kendisini “Demokratik Değişimin Başkanı” ilan eden Fox’un bu durum karşısındaki tavrı ne oldu peki? Seçim süreci başlamadan iki yıl önce hakkında açılmış gülünç bir davayı bulup ortaya çıkarıp devasa boyutlarda mübalağa ederek Obrador’u başkanlık seçiminin dışında bırakmaya çalışmak. Dava Meksika Şehri’nin batısında inşa edilen bir hastane yüzünden bir arazinin girişinin kapanmış olmasıyla ilgiliydi! Elbette belediye başkanına gelene dek bu durumun doğrudan sorumlusu olan onlarca alt kademe vardı ve her durumda bu suçun cezası para cezası olmalıydı. Oysa niyet seçimlerden önce Obrador’u siyasal haklarından mahrum kılarak devre dışı bırakmaktı. Golpistas, bu maskeli darbenin mimarları, yani Fox ve siyasi ortakları, bir yandan kendilerini Meksika’daki demokrasi havarileri olarak lanse edip, öte yandan ellerinde kalan son siyasal krediyi de bu aptalca oyuna yatırdılar. Böylece Venezuella Başkanı Hugo Chávez tarafından “imparatorluğun kuklası” olarak adlandırılan Fox, kendi faşist iktidar anlayışına muhalefet eden herkesi yok etmeye çalışarak idolü olduğunu açıkça teslim ettiği George W. Bush’a biraz daha yakınlaştı.

Bu askerî olmayan ilk darbe teşebbüsü dünyanın en kalabalık şehrinin tarihinde gördüğü en kalabalık yürüyüşlerden biriyle, “bir milyonun yürüyüşü” ile bertaraf edildi. Fox, başkentin en geniş bulvarını ve ana meydanını doldurup hükümetin ahlaksızlığını protesto eden bir milyon kişi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Tüm bu süreç, 100 milyonluk Meksika nüfusunun tamamının siyasal haklarını gasp etmeye yönelik bir teşebbüs olarak bir Human Rights Watch raporunda yer almış; Human Rights Watch, tüm davanın baştan soruşturulması doğrultusunda tavsiye kararı almıştır.

Bu karalama kampanyasının, esasen desafuero* (ırzına geçme, kutsallığını bozma) ya da darbe teşebbüsünün ardından yapılan kamuoyu yoklamalarının çoğu, oy kullanacak çoğunluğun kararını verdiğini ortaya koyuyordu. O vakitten beri, küçük ve büyük televizyon şirketlerini ve biri hariç tüm büyük gazeteleri elinde bulunduran muhafazakâr medya tarafından desteklenen PAN, kamuoyunu aslında kendi adayının popülerliğinin arttığı hususunda ikna etmeye yönelik yanıltıcı bir kampanya başlattı. Bu kampanyanın yürütüldüğü sağcı basın, Obrador’un Fox’a yönelik eğlenceli bir mütalâasının (“Kapa çeneni papağan”) üzerine, Fox’un daha popüler olan adayı seçim yarışına girmekten men etmeye yönelik karalama kampanyasından daha fazla gitmiştir.

Meksika’da giderleri müteşebbis sınıf tarafından karşılanan kamuoyu araştırmalarının nasıl yapıldığı neredeyse hiçbir vakit ilan edilmez. Herhangi bir açıklama yapıldığında da duyabileceğiniz sadece bu araştırmaların mevcut birkaç zengin mahallede kotarılmış olduğudur. Başlıca müşterisi Meksika’daki en büyük televizyon şirketi Televisa olan Mitofsky adındaki kamuoyu araştırma şirketinin başkanı, meşhur bir açıklamasında, Başkan Fox’un imajı ile özel olarak ilgilendiklerini açık açık söylemişti. Ne acı ki, kamuoyunu yönlendirmeye yönelik bu kampanyalarının tesiri büyük olmuştur. Sola meyilli birtakım analistler, bu kampanyaların esasen tertip edilen çok büyük ölçekli bir seçim yolsuzluğuna yönelik bir ön hazırlık olduğunu iddia ettiler.

Fox bir önceki seçimi çaldığında IFE’de üç büyük partinin temsilcisi de vardı. Bu temsilciler, Fox’un “demokratik değişim” anlayışı uyarınca Fox’un iktidar döneminin ortasında değiştirildi. Yeni üyeler, PAN ve eski resmî parti PRI’nin muhafazakâr kanadından özel olarak seçilmişlerdi. PRI’nin parti diktatörlüğü döneminde dahi IFE’de temsil edilen PRD dışarıda kalmıştı. Fox’un sürekli bahsettiği değişimin demokratik olmasa dahi büyük bir değişim olduğu kabul edilmeli. Sağcı basının kamuoyunu yönlendirme kampanyaları, seçimi denetlemekle yükümlü kurumdan ılımlı sol parti temsilcinin dışlanmasıyla birleşince, PRD yaklaşan seçimlerin güvenirliğinden endişe duymaya başladı.

Bunlara sol muhalefetin, yoksullukla mücadeleye yönelik devlet programlarının esasen ülkedeki en yoksul kesimin oyunu satın almaya yönelik aşağılık planlar olduğuna dair müzmin eleştirilerini de eklemeli. Salinas tarafından ’80’lerin sonu, ’90’ların başında devreye sokulan bu türden programlar, siyasal serfliğin en kolay tesis edilebileceği ülkenin en yoksul bölgelerinde yoğunlaştı. Salinas programı “Dayanışma” olarak adlandırmıştı; Fox “Fırsatlar” diyor. Kimin kimle dayanışması, kimlerce kimlere sunulan hangi fırsatlar? Sağcı hükümet yoksullukla mücadele programıyla 45 milyon insanın derdine deva olduklarını iddia etmekte. Bu sayının en hafif tabirle mübalağalı olduğu açık. Gene de PRD hükümetin bu tezgâhla 3 ila 4 milyon kişinin oyunun satın alabileceğini düşünüyordu. Herhangi bir seçimi tersine çevirmek için yetip de artacak bir sayı bu.

2 Temmuz’da yapılan son seçimlerdeki plan da altı sene önceki gibiydi. IFE, resmî sonuçları ilk seçim sandık sonuçlarıyla birlikte ilan etmeyi tasarlamıştı. Fakat kendi tabirleriyle birbirine çok yakın oy alan iki adayın mevcut bulunduğu durum altı sene öncekine çok benzer olmasına rağmen, altı sene öncekinden farklı olarak ilk seçim sandık sonuçları ilan edilmedi. Spekülasyonlara mani olmak gerekçesiyle! Bunun yerine, teknik pat ilan edilerek istenen galip yaratılıverdi. PREP (Ön Sonuç Programı) adlı bilgisayar yazılımı tarafından belirlenecek ön sonuçların bekleneceği söylendi. Seçimden önceki haftalarda, Obrador’un adayı olduğu, PRD, İşçi Partisi (Partido del Trabajo) ve daha küçük bir parti olan Birleşme’den (Convergencia) müteşekkil ılımlı sol Herkesin İyiliği İçin Koalisyon (Alianza por el Bien de Todos), IFE’nin kullandığı tüm yazılımların IFE’ye, sağcı aday Felipe Calderón’un kayınbiraderinin sahibi olduğu bir şirket tarafından sağlandığını ortaya çıkarmıştı. Birtakım bilgisayar uzmanları PREP’in oyları bir taraftan diğerine (elbette, Obrador’dan Calderón’a) kaydıracak bir algoritmaya sahip olduğunu iddia ediyorlardı. Hükümet solcu koalisyonun paranoyak olduğunu iddia etti. Obrador, seçimlerden birkaç hafta önce, Başkanlık Seçimi Tartışma Günü’nde, bu münasebetsiz kayınbiraderin, devlete ait PEMEX’le de (Petroleos Mexicanos) iş yaptığını açığa çıkardı. Bu ilişki Calderón Enerji Bakanlığı’nda çalışırken kurulmuştu. Solun seçim sonuçlarının güvenilirliği hakkındaki endişeleri giderek arttı. PREP’in seçim günü sergilediği performans da bu endişeleri haklı çıkardı.

Obrador ile Calderón’un aldığı oyların birbirine denk olduğu varsayılmasına rağmen seçim günü boyunca Calderón çok cüzi bir farkla da olsa sürekli önde göründü. Eski rejim partisi PRI’nin adayının da içinde bulunduğu diğer üç adayın aldığı oyların yüzdeleri ise gün boyunca hiç değişmedi. Seçimlerin ertesi günü Meksika Ulusal Üniversitesi’nden matematikçiler ve yazılım uzmanları, işlevi basitçe oyları birer birer toplamak olan bir yazılımın seçim günü verdiği sonuçların, tüm adayların aldığı oylar gözönünde bulundurulduğunda matematiksel olarak imkansız olduğunu ilan ettiler. Hatta günün belli bir saatinde Obrador’un aldığı oyların geriye doğru saydığı dahi tespit edildi! Seçim gününün akşamı solcu muhalefet seçimlerdeki yolsuzluğu protesto ederken, panistas (PAN militanları), resmî herhangi bir sonuç açıklanmadan, altı sene evvelki taktiği uygulayarak zafer çığlıklarıyla sokaklara döküldüler.

Tüm yolsuzluk iddialarına ve Calderón lehine hükümet ile müteşebbis sınıfın, yasal bütçe sınırlarını kat be kat aşarak, yoğun şekilde dahline rağmen, Obrador ve kendisini destekleyen koalisyon seçimlerin yenilenmesini talep etmedi. Hatta kongre seçimleri hakkında yasal bir itirazda dahi bulunmadı. Obrador, sadece başkanlık seçimine dair muhtelif yolsuzlukları belgeleyip sunmakla yetindi. Calderón’a kayıtlı seçmen sayısından daha fazla sayıda oy çıkan seçim bölgeleri, IFE tarafından kullanılan yazılımın sergilediği gariplikler, hükümet ve PAN üyelerinin oyları değiştirmek için seçim sandıklarında görevli PRD temsilcilerini satın aldığı muhtelif vakalar ve saire. Obrador, yalnızca tüm oyların tek tek yeniden sayılmasını talep ederek, bu kirli seçimi, sağcılar tarafından hile karıştırılmış haliyle dahi kazanmış olduğuna dair inancını sergilemiş oldu.

Şimdi solcular tarafından FECAL (çirkef manasına gelen nazik bir tabirdir) olarak adlandırılan Felipe Calderón ise oyların yeniden sayılması ihtimalinden deli gibi korkuyor ve seçim sonuçlarını onaması gereken Federal Seçim Mahkemesi’nin rızası hilafına seçilmiş başkan olarak anılmayı temin etmeye çalışıyor. Bush bile oyların tekrar sayılmasını engellemeye çalışmamıştı.

Obrador’un eski siyaset arkadaşlarından biri olan Camacho Solís, seçimin ertesi günü, tertiplenen tezgahın bir sene önce sağcılar tarafından Obrador’a yönelik olarak tasarlanan desafuero’nun ikinci ayağı olacağını söylemişti. 16 Temmuz Pazar günü bir milyon Obrador taraftarı protesto için Meksika Şehri’nin en büyük meydanındaydı. Obrador, 30 Temmuz’da iki misli insanı ‘’oy be oy’’ ve “düzülmüş yolsuzluğa hayır’’ sloganlarıyla sokaklara dökeceğini iddia etti. Bu sefer Meksika’da değişimin demokrasi yönünde olmasını umut edelim. Yoksa ‘’demokratik’’ olduğu iddia edilen seçimler, bir bilgisayar yazılımı marifetiyle kotarılan sanal bir darbeyle sonuçlanacak.

(*) Çevirenin notu: Obrador’a yönelik desafuero ve Meksika seçimleri hakkında, Amy Goodman’ın Democracy Now kanalı adına Meksikalı yazarlar Elena Poniatowska ve Paco Ignacio Taibo II ile geçen sene yaptığı bir saatlik mülakat son derece aydınlatıcıdır: Democracy Now, ‘’An Hour With Mexican Writers Elena Poniatowska and Paco Ignacio Taibo on the Mexican Elections, the Zapatistas and President Bush’’, 18 Nisan 2005. Mülakat metni ile video ve ses kayıtlarına şuradan erişilebilir: http://www.democracynow.org/article.pl?sid=05/04/ 18/1411203&mode=thread&tid=25. Obrador ve yürüttüğü siyaset hakkında incelikli bir değerlendirme Birikim’de kısa bir süre önce Aslı Odman tarafından yapılmıştı: ‘’Meksika’da Rüzgarlar ‘Sol’dan mı Esiyor?’’, Birikim 203 (Mart 2006), s. 81-87. Kaynak:Birikim-2006

 

Posted in Makaleler, Meksika | Leave a Comment »

Paraguaylı Diktatör Stroessner Öldü

Posted by lahy 18/08/2006

Paraguaylı anti-komünist general Alfredo Dominguez Stroessner, sürgünde yaşadığı Brezilya’da Çarşamba günü 83 yaşında öldü. İktidardan düşürülmesinin ardından kaçtığı Brezilya’da geçirdiği fıtık ameliyatı sonrası kaptığı zatürre hastalığı sonucu ölen diktatörün cenazesi, Paraguay’da doğduğu kent olan Encarnacion’da gömülecek.

Alman bir göçmen babanın ve Paraguaylı bir annenin oğlu olan Stroessner, 1930’larda Bolivya’ya karşı Chaco Savaşında görev aldı ve 40 yaşında general rütbesini elde etti. Panama, Brezilya ve ABD’de savaş taktikleri üzerine eğitim alan diktatör, 1951’de Paraguay Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. 1954’te bir darbeyle iktidara gelen Stroessner, 35 yıl süren diktatörlüğüyle Latin Amerika’da en uzun süre iktidarda kalan yöneticilerden biriydi. Yine generaller tarafından iktidardan alınan Stroessner, Paraguay’da yıllarca uyguladığı baskı ve insan hakları ihlalleri nedeniyle halkın en nefret ettiği simalardan. Paraguay yıllarca Stroessner’i diktatörlüğü boyunca “kaybolan” muhalifler konusunda sorgulamaya çalıştı. Çeşitli insan hakları grupları Stroessner’in sürdürdüğü rejimin, 1970’ler ve 1980’ler boyunca Güney Amerika’da solcu hareketleri bastırmak amacıyla sağcı askeri rejimlerin ABD gizli servisleri tarafından el altından desteklenmesine dayalı “Condor Operasyonu”nun bir parçası olduğunu ileri sürüyor.

Stroessner, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 200 bin Almana sığınma hakkı vererek Paraguay’ı Nazi savaş suçlularının sığınağı haline getirdi. Ayrıca Auschwitz kampında “Ölüm Meleği” olarak bilinen Doktor Josef Mengele’ye yönelik iade taleplerini de iki kez geri çevirdi. Stroessner, diğer ülkelerin diktatörlerine de sığınma hakkı tanımıştı. Bunların arasında Nikaragualı diktatör Anastasio Somoza da yer almıştı. 1989’da yine bir general olan Andres Rodriguez tarafından devrilen Stroessner Brezilya’ya sığınmış, alındığı koruma statüsü nedeniyle iade talepleri reddedilmişti.(Sol)

 

Posted in Genel Haberler, Paraguay | Leave a Comment »

Şimdi ki Latin Amerika: Raúl Zibechi ile Röportaj (2)

Posted by lahy 18/08/2006

Şimdi ki Latin Amerika: Raúl Zibechi ile Röportaj (1)

Röportaj Benjamin Dangl tarafından yapıldı.

Gazeteci Raúl Zibechi bu röportajında Evo Morales hükümetinin karşılacağı zorlukları, Bolivya’daki toplumsal hareketlerin gücünü ve rolünü, bölgesel birleşim projelerini, Latin Amerika’daki Bolivaryan alternatifi ve seçim ile gelmiş “ilerici” hükümetleri tartışıyor.

Zibechi Uruguaylı bir gazeteci ve Latin Amerika ile ilgili çeşitli kitapları olan, analizci ve profesor Zibechi şu anda La Brecha gazetesinin editörlüğünü yapıyor. En sonu kitabı Dispersar el poder: Los movimientos como poderes antiestatales isminde ve Bolivya’nın El Alto şehrindeki sosyal hareketlerle ilgili.

BD: Yazılarınızda El Alto’da ki yerel mahalle komitelerin, çok büyük ve bağımsız güçler olduğunu, ve bu gücün kolektif bir biçimde hareket ederek projeler hayata geçirmeye, kararlar almaya yetkin olduğunu söylediniz. Bu yerel komiteler kendi “küçük-hükümetlerini” oluşturarak devlet tarafından doğan boşluğu dolduruyorlar. El Alto’da yolsuzluk, yoksulluk ve en basit kamu servislerin eksiklikleri var. Yerel komitelerin yaptığı katkıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne eksiklikleri var? El Alto’nun sorunlarını çözmekte başarılı olabilirlermi?

RZ: Başarı darken neyi kastediyorsunuz? Sorun bizim onların ne istediklerini bilip bilmemekle ilgili? Eğer onların; demokratik bir devlet, su, elektrik, ev vs… gibi şeyler istediklerini düşünüyorsak evet bu taleplerde belkide gelecek on yıl içerisinde başarılı olabilirler. Ama inanıyorum ki Aymara toplumu asıl gücünü devleti yok etme inancında alıyor ki bunu da başarmak en az yarım yüzyıl alacak.

Benim izlenimim, El Alto’nun hegomanyacı bir hükümete boyun eğmesi çok zor. El Alto’nun en etkin politik partisi olan Condepa bile gücünü 10 yıl koruyamadı. Öyle görünüyorki çatışmalar Alteños’da (Aymara toplumu daha çok yüksek dağlarda yaşarlar ve bu yüksek dağlara Alteños diyorlar ) kaçınılmaz ve bundan dolayıda yerel yönetimlerin meşruluğu her zaman gündemde olacak bir olgu. Aymara toplumuna devlet her zaman bir yabancı olgu olarak görünecek.

BD: Bolivaryan alternatifi hakkında ne düşünüyorsunuz (serbest ticaret ALBA)? Ne tür zorlukları veya olasılıkları var?

RZ: ALBA’nın şimdilik büyümesini ve birlestirici rol oynamasının zor olduğunu düşünüyorum. Güney Amerikadaki anahtar devletler Brezilya ve Arjantin. Her iki ülke de Mercosur dahil olmayan hiç bir gelişime ilgileri yok ve her iki ülkede halen yeni açılımlara karşı açık değiller.

BD: Morales’in imzaladığı Halkın Serbest Ticaret Anlaşmasına hakkında neler söyleye bilirsiniz?

RZ: Daha çok küçük üreticileri etkileyen mütevazi amaçları olan bir anlaşma. Ama kıtanın bütün ülkelerine çözüm üretecek proje olarak misyon biçilmemesi bir avantaj olarak görülmeli. Böylece ne ALBA ile ne MERCOSU ne de Güney Amerika Ulusları gibi projelerle yarışması gibi bir sorunu yok

BD: Serbest Ticaret Anlaşmaları, bölgenin birleşmesinde nasıl engel oluyorlar?

RZ: Ne yazık ki ticaret ve birleşme el ele gitmiyor. Eğer böyle bir şey oluyorsa da güçlünün zayıfı teslim alması ile oluyor. Aynı Amerika Serbest Bölge Ticaret Anlaşması (FTAA) veya IIRSA’da Brezilya’nın hegomanyacılığı bunlara örnektir. Mercosur’un en önemli sorunu serbest ticaretin kendisidir. Brezilya ve Arjantin arasındaki asimetrilik, serbest ticaret tarafından yaratıldı. Ne kadar çok serbest ticaret olursa eştitsizliklerde o kadar çok olur ve derinleşir.

BD: Bush hükümetin büyük anlaşmalar yerine bölgeye küçük anlaşmalarla yaklaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunlar FTAA gibi daha geniş anlaşmalardan daha mı tehlikeliler?

RZ: Daha tehlikeli olduklarını sanmıyorum ama aynı etkiye sahip olabilirler. Israrlı bir şekilde söylüyorum ki her şey Brezilya’nın izleyeceği tutuma bağlı. Eğer Brezilya büyük bir güç olmayı arzuluyorsa o zaman ABD ile ortak hareket edecek. Buda Brezilya’nın bölgedeki küçük ve orta dereceli ülkelerle çatışması demek. Ama Breziya Latin Amerikayı seçer ve güçlü bir blok kurarsa o zamanda ABD ile çatışması kaçınılmaz olacak. Tabi ki bunlar Brezilya’nın arzusu ile vereceği kararlar değil. Bunlar iç marketi finans market ile değiştirmekle olabilir. Lula şu ana kadar seçimini yapmadı ama zaman gelecek ki Lula bir karar vermek zorunda kalacak.

BD: Bu tür anlaşmalara karşı daha çok direniş görecekmiyiz?

RZ: Bilmiyorum. Ama bunun direniş için uygun bir zaman olduğunu sanmıyorum. Asıl sorun çözüm üretme öneri getirme zamanı. Gelecek ile ilgili asıl belirleyici olan bu.

BD: Tabare Vasquez iktidara geldiğinde Uruguay’daydım. Sevinç ve umut vardı ülkede. Ama Vasquez hükümeti sözlerini tutmadı ve bir çok sorun ile yüz yüze kaldı. Vasquez’i nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Frente Amplio (su andaki Uruguay Devlet Başkanı) ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

RZ: İnsan Hakları ve ekonominin devamlılığı alanında değişiklikler var. Derin ve uzun vadeli değişiklikler çok az. Ülke neo-liberal sisteme alternatif olarak görünmüyor. Vasquez halkın desteğini almıştı ve önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde yine alacak çünkü onu gölgede bırakacak ne bir parti nede bir kişi var şu anda.

BD: Cochabamba’daki su savaşı ile Uruguay’daki suyun özelleştirmesi referandumunu karşılaştırabilirmisiniz? Benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir?

RZ: Bana göre aynı konu (su) olması dışında hiç bir benzerlikleri yok. Cochbamba zaferle sonuçlanan başarılı bir başkaldırma ki toplum dışına itilmiş insanlar tarıfından kazanıldı. Uruguay’da sadece oylama ile sonuca gidildi ki daha çok bir refleksi bir karardı.

BD: Sosyal hareketler son altı yıl içerisinde seçim zaferlerinin öncüsü oldular. Sosyal hareketlerin bu zaferlerde kaybetikleri neler var? Bu “ilerici” hükümetler radikal değişikliklere kapılarını kapatıyorlamı?

RZ: Sosyal hareketler kaybetmediler, kazançlı çıktılar. İyi ki ilerici ve solcu hükümetler var. Çünkü bu hükümetler baskıcı değiller. Diyaloğa açıklar, bazen insanları dinliyorlar ve bazen de sosyal hareketlerin alacağı kararları alarak hayata geçiriyorlar. Tabi ki sosyal hareketlerin her taleplerini yerine getirmiyorlar. Ama devlet değil gerçek değişiklikleri yapan, büyük kitle eylemlikleri asıl değişiklikleri yapar. Derin değişiklikler yasalar ve kanunlar değildir, gazın veya toprağın bir avuç kişiden başka bir avuç kişiye geçmesi de değildir. Derin ve gerçek değişiklikler bunlardan daha farklı ve karışıktırlar. Örneğin kadınların dünyadaki konumu. Kadınlar iktidarı almadan dünyayı, kendilerini ve hayatı değiştirebiliyorlar. Kadınlar değişti zaman eve gidip temizlik ve yemek pişirme ile yaşamlarını harcamayacaklar artık ama gaz yeniden özelleştirme riski ile karşılaşabilir.

BD: Bölgede seçim zaferleri sonucunda kalıcı değişikliler olabileceğine inanıyormusunuz? Altan gelen bu sosyal hareketleri devlet dışındaki sistemin neresine koyuyorsunuz? Sosyal hareketlere neler olabilir?

RZ: Kalıcı değişiklikler oluyor. Neler olduğunu görmek için bir mahalleye veya bir topluma gitmeniz gerekmiyor. İşsizler, topraksızlar, yerli halk devlete bağlı olmaksızın kendi günlük yaşamlarını örgütlüyorlar. Günlük yaşamın çalışmaktan dinlenmeye kadar bir çok ihtiyacı, devlet kuruluşları aracılığı ile değil halkın kendi örgütleri aracılığı ile oluyor. Ben bunu yeni bir dünyanın sosyal harektler aracılığı ile doğuşu olarak niteliyorum. Bu yeni dünyayı yapabildikleri oranda kuruyorlar, ama kurarkende daha çok kendi hayalleri ve kültürlerini temel alarak yapıyorlar.

Kaynak: http://upsidedownworld.org/main/content/view/392/1/

 

Posted in Bolivya, Makaleler, Sosyal Hareketler, Uruguay | Leave a Comment »