Nikolas Kozloff
Wikileaks belge ifşa ettikçe, kamuoyu ABD diplomatları ve onların yurtdışındaki operasyonları hakkında yakından bir görüş kazanıyor. Ben, şimdiye kadarki gizli belgelerin, geçtiğimiz yıllarda Washington görevlilerinin dikkatini celbetmiş bir bölge olan Latin Amerika ile ilgili kısmıyla özellikle ilgileniyorum. Aynı yolda ilerleyen sonraki Obama yönetimi bir yana, Bush yönetiminin Güney Amerika’daki solcu rejimler “Pembe Dalga”sını izole etme arzusunda olduğu kesinlikle sır değilken, Wikileaks belgeleri bize, ABD’li diplomatların günlük işlerini nasıl bir zihniyetle yürüttüklerine ilişkin bazı ilginç fikirler veriyor.
Belirtmeye gerek yok ki, ortaya çıkan tablo pek de iç açıcı değil.
Örneğin; ABD elçisi John Danilovich ile Brezilyalı General Jorge Armando Felix arasındaki yüksek düzey bir görüşmenin ayrıntılarını içeren, Brezilya’daki ABD Elçiliği’nin 2005 tarihli bir kriptosunu ele alalım. Uzun bir iş geçmişine sahip olan Danilovich, 20 yılını Londra’da gemi sanayinde geçirmiş ve George Bush ve babası için kampanya yürütmüş biri. Her zaman Cumhuriyetçi Parti’nin büyük bir bağışçısı olan Danilovich, özellikle de Güney Amerika’daki sol dalgaya muhalefeti ile Brezilya’daki görevinde sadakatini kanıtladı.
2005′te, Hugo Chávez siyasi gücünün zirvesindeydi ve tüm bölgede antipati toplamış Bush rejimine meydan okuyordu. O arada Washington, Bolivya’da eski bir koka çiftçisi olan Evo Morales’in başkanlık seçimini kazanmasından endişeleniyordu. Washington için, Brezilya hayati jeopolitik öneme sahip bir ülke haline gelmişti: Başkan Lula, komşu Venezüella’ya destek vermekten vazgeçirilebilirse, ABD bölgedeki sol yükselişi alt etme konusunda kesinlikle daha başarılı olacaktı. Pembe Dalga’yı tersine çevirme çabasında, Danilovich anahtar bir figürdü.
Brezilya’da bir günlük gazete olan O Estado de São Paulo’ya verdiği mülakatta, diplomat Danilovich, Chávez’i Bolivya’daki siyasi güçleri fonlamakla suçladı. Ortak bir ABD-Brezilya cephesi oluşturmaya çalışan Danilovich, bu davranışın Washington için kaygı verici olduğunu ve Brezilyalıları da endişelendirmesi gerektiğini söyledi. Muhabir, Danilovich’e Chávez’i Morales’in kampanyasını doğrudan fonlamakla suçlayıp suçlamadığını sorduğunda, diplomat yorumda bulunmadı [Morales’in kendisi ABD iddialarını reddetti].
Danilovich diplomatik saldırılarına kapalı kapılar ardında devam etmiş. Elçi, General Felix’le öğle yemeği yedikten sonra, Chávez’in “Brezilya’nın Güney Amerika’da siyasi ve ekonomik olarak öncü bir rol oynama çabalarını kesintiye uğrattığını” belirterek Venezüella meselesi açıyor. Kriptoda, Felix’in elçinin yorumları hakkında ne düşünmüş olabileceği anlaşılmıyor, ancak satır araları okunduğunda, ordu yetkilisinin ABD’ye sempati beslediği ve kendi hükümetinin Venezüella konusundaki resmi politikasına katılmadığı görülüyor.
Danilovich’in kriptosunun tam metni elimizde olmadığından, diplomatın, askeri yetkililer dışında Lula hükümetindeki başkalarına da Venezüella konusunda yanaşıp yanaşmadığı belli değil. Toplantı sırasında Lula’nın İç Güvenlik Bakanı olan Felix, artık bu görevde bulunmuyor. Yine de, tarihsel geçmişle rahatsız edici bazı paralellikler söz konusu. Washington’un, darbe ile demokrasiyi ortadan kaldırmış olan antikomünist Brezilya ordusu ile işbirliği içinde olduğu zamanlar çok da geride kalmış sayılmaz. Daha sonra, silahlı kuvvetler “Akbaba Operasyonu” adı altında ülkedeki ve yurtdışındaki solcuların peşine düşmüştü.
Brezilya’dan Arjantin’e
Güney Amerika’da bir başka yerde, ABD beklenmedik bir siyasi muhalefetle karşı karşıya kaldı. Arjantin’de, yakın zamana kadar Washington’un ekonomik konsensüsünü takip eden oldukça güvenilir bir ABD müttefiki iktidardaydı. Ancak Néstor Kirchner ve eşi Cristina Fernández de Kirchner’in iktidara gelişi ile, ABD-Arjantin ilişkileri tepetaklak oldu. Uluslararası Para Fonu’na dönük sert eleştirilerde bulunan Néstor, solcu Venezuela ile de benzeri görülmemiş bir diplomatik ittifak geliştirdi.
Wikileaks kriptoları, Washington ile Buenos Aires arasındaki ilişkilerin bozulduğunu belgeliyor ve ABD diplomatlarını buyurgan ve entrikacı olarak gösteriyor. Örneğin Obama’nın Batı Yarıküreden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Arturo Valenzuela ile Arjantinli yetkililer arasındaki diplomatik ağız dalaşı. Bu konu hakkında zamanında yazmıştım. Şili asıllı bir Amerikalı olan Chavez muhalifi Valenzuela’nın yolu, geçen yılın sonunda Buenos Aires’e düşmüştü.
Valenzuela, diplomatik bir fırtınaya yol açarak yerel medya önünde Arjantin’in yeterli yasal korumadan yoksun olduğunu açıkladı. Hükümet durumun bu olmadığı açıklamasını yaparak kınadığında, Valenzuela, kendisinin, ekonominin yönetimi konusunda endişeli olan ABD Ticaret Odası’ndan Amerikan şirketlerinin temsilcileri ile kişisel olarak konuştuğunu söyledi ve bunların, yasal koruma yetersizliği nedeniyle yatırım yapma konusunda isteksiz olduklarını ekledi.
Valenzuela daha sonra, sanki hükümeti zaten yeterince kızdırmamış gibi, “yatırım konusunda çok daha hareketli olan” 1996 [Arjantin’in neoliberal ekonomi ile flörtünün zirvede olduğu zamanlar] ile günümüz arasında, yatırım ikliminde bir değişim olduğunu saptadığını açıkladı. Arjantin dışişleri bakanlığı bir bildiride, kızgın bir şekilde, hükümetin ülkede “çıkarı ve yatırımı olan ABD şirketlerinden şikayet almadığı” cevabını yapıştırdı.
Öfkeli koroya İçişleri Bakanı Florencio Randazzo da katıldı ve Arjantin’in Obama döneminde “yeni bir dış politika açılımı olacağı beklentisi içinde olduğunu” ancak ABD yetkililerinin “eski uygulamalara” geri dönmesinin üzüntü verici olduğunu söyledi. Adalet Bakanlığı da Valenzuela’nın açıklamalarının “son derece sıra dışı ve haksız” olduğunu ekledi. Ancak bugüne kadarki en sert açıklamalar, Valenzuela’yı sömürge valisi gibi davranmakla suçlayan eski başkan Néstor Kirchner’dan geldi.
ABD diplomatları, Arjantin’e karşı pişmanlık belirtmek bir yana, Valenzuela hadisesine arsız ve kendini beğenmiş bir şekilde yaklaştılar. Washington’a gönderilen ve yakın zamanda Wikileaks üzerinden açıklanan bir kriptoda, Buenos Aires’deki Amerikan yetkililer, yerel basının olayı “sansasyonel hale getirdiğini” ve fazla dramatikleştirdiğini yazmışlar. “Kirchner hükümetinin, eleştiriler karşısında ne kadar alıngan ve hoşgörüsüz olduğunu bir kez daha gösterdiğini” belirtiyor diplomatlar. Yazarlar, Valenzuela’nın açıklamalarının yarattığı etkiyi önemsizmiş gibi göstererek, birçok Arjantinlinin de sıklıkla hükümet kurumlarının ve yasaların uygulanmasının zayıflığından şikayet ettiğini eklemişler.
Obama döneminde Arjantin’e karşı Washington’un politikasının ne olacağını kestirmek zor. Wikileaks tarafından açıklanan bir başka belgeye göre, ABD yetkilileri halen bu meseleyi çözmeye ve Kirchners hakkında mümkün olduğunca çok bilgi elde etmeye çalışıyorlar. Néstor’ın yakın zamanda ölümü öncesinde, Dışişleri Bakanı Clinton, Buenos Aires’deki Amerikan Elçiliği’ne kişisel olarak yazarak ABD’nin “iktidar ikilisi arasındaki kişiler arası dinamikleri inceleyen bir yazılı çalışma” hazırladığını belirtiyor.
Clinton, Dışişleri’nin Néstor’un tarzı ve kişiliği konusunda epeyce “somut verilere” sahip olduğunu, ancak Cristina’nın halen gizemini koruduğunu ekliyor. Clinton özellikle Cristina’nın “siniri ve kaygıları” ile nasıl başa çıktığını öğrenmeye istekli. Clinton, astlarına tuhaf bir şekilde Cristina’nın ilaç kullanıp kullanmadığını soruyor. Dışişleri Bakanı, ısrarla Cristina’nın psikolojik ve duygusal profili hakkındaki ayrıntıları istiyor.
Oldukça ilgi çekici olsalar da, Wikileaks sızıntıları can alıcı bir soruyu cevaplayamıyor: Clinton Cristina’nın psikolojik değerlendirmesini neden istesin ki? Belki de, ABD hükümeti sadece Arjantin başkanı konusunda bilgi yetersizliği çekiyor ve Güney Amerika’da kiminle uğraştığını bilmek istiyor. Ancak ABD’nin Arjantin’e güvenmediği ve Cristina’yı manipüle etmeye veya kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya çalıştığı şeklinde daha derin bir okuma da yapılabilir. Makyavelcilik söz konusu olduğunda, Clinton’ın politika oyununu sert oynadığı ve diplomatik entrikalar çevirme konusunda yetenekli olduğu kesin.
Çok uzun bir süredir, Amerikan kamuoyu, hükümetlerinin Latin Amerika’nın solcu Pembe Dalga’sını geri çevirme konusundaki uluslararası çabalarını görmezden geldi. Şu ana kadar sınırlı da olsa, Wikileaks’in açıkladığı Latin Amerika’ya ilişkin bazı belgeler açıkça ortaya koyuyor. Brezilya’dan Arjantin’e, Amerikalı yetkililer epey kibirli ve sinik bir şekilde kendilerini göstermişler. Önümüzdeki günlerde Bush ve Obama yönetiminin yalnızca Brezilya ve Arjantin’deki değil Venezüella, Bolivya ve Honduras’taki işleri konusunda da daha fazla şey öğreneceğimizi umuyoruz. (1.12.2010)
CounterPunch, (dunyadanceviri)