*Bu yazı ilk kez Ataum E-bültenin Şubat 2012 sayısında yayınlanmıştır
Esra AKGEMCİ
“Bugün dünya, sömürgeci ideolojiye olan gülünç ve modası geçmiş bağlılığa hoşgörü gösterecek durumda değildir”. İngiltere’nin Malvinas/Falkland adalarına donanmasının en büyük savaş gemilerinden birini göndermesi üzerine sarf edilen bu sözler, Oscar’lı film yıldızı Sean Penn’e ait. Muhalif duruşuyla dikkat çeken ünlü oyuncunun bu sözleri, İngiltere’yle Arjantin arasında yüzyıldan fazla zamandır egemenlik mücadelesine konu olan Malvinas/Falkland Adaları’yla ilgili son gerilimi yansıtıyor. Arjantinlilerin “Malvinas”, İngilizlerinse “Falkland” adını verdiği adalar üzerindeki egemenlik sorunu, ada civarında bulunan zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarından dolayı farklı boyutlar kazanmış, 1982’deyse iki ülke arasında savaş nedeni olmuştu. Bugün, Malvinas/Falkland savaşının 30. yıldönümünde, İngiltere’nin adaya savaş gemisi göndermesi ve Prens William’ın adada altı hafta görevlendirilmesiyle iki ülke arasında gerilim tırmanırken, Arjantin sorunu bir kez daha BM’ye taşımaya kararlı.
Malvinas mı yoksa Falkland mı?
Arjantin’in güneydoğu sahillerinin 300 mil açığında bulunan ve yaklaşık 200 adacıktan oluşan Malvinas ya da Falkland adaları üzerindeki “kapışma”, 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Fransız, İspanyol ve İngilizler adaların “keşfi”yle ilgili farklı iddialara sahip. Adaların ismi ve tarihi de bu iddialarla birlikte değişmekte. Sözgelimi “Falkland” adasının tarihi şöyle gelişir: İngilizlerin “Yeni Dünya’yı keşfi” sırasında Macellan Boğazına doğru ilerleyen kaptan John Davis’in gemisi 9 Ağustos 1592’de fırtınaya yakalanır ve ıssız bir adaya sürüklenir. Keşfedilen ada “Davis’in diyarı” olarak anılmaya başlar. 1594’te adayı ziyaret eden bir başka İngiliz denizci Richard Hawkins, adaya “Hawkins’in bakir toprakları” adını verir. 1600’de Hollandalı kaptan Sebald de Weert İngilizleri ziyarete gelir, tabii ki o da adaya kendi adını verir ve adalar Hollanda haritalarında “Sebald adaları” olarak geçer. Nihayet 1690’da İngiliz kaptan John Strong adaya ayak basar ve adaları doğu ve batı takımadalar olarak ikiye ayıran kanalı, İngiliz deniz kuvvetlerinin keşif gezisini finanse eden Anthony Cary Falkland anısına, Falkland olarak adlandırır ve artık tüm ada bu adı alır.
Diğer taraftan, “Malvinas” adasının tarihi biraz daha erken başlar: Üzerinde herhangi bir yerleşim bulunmayan bu adalar, John Davis’ten önce, 1520’de Macellan seyahatine çıkan İspanyol denizci Esteban Gómez tarafından “keşfedilmiş”, kendisine eşlik eden Portekizli haritacı Diego Ribero’nun 1529 tarihli haritası da bu “keşfi” belgelemiştir. Ardından 1530’larda Portekizli Simón de Alcazaba y Sotomayor ve İspanyol Alonso de Camargo adaya ayak basar. Bununla birlikte Piri Reis’in 1513 tarihli haritasında da Malvinas olabileceği düşünülen adalara rastlanır. Bu durumda adayı “ilk keşfedenler” İngilizler olamaz. Üstelik adaların “keşfi”yle ilgili iddialar bunlarla da sınırlı değildir. Bu iddialardan en ilginci, 2003’te Britanyalı tarihçi Gavin Menzies tarafından ortaya atılmıştır. Buna göre, Malvinas/Falkland’ı, Patangonya’yı ve Güney Shetland Adaları’nı “ilk keşfeden”, 1422’de Çin imparatoru Yong Le için çalışan ve dünyanın sonunu bulmaya çalışan Çinli kâşif Hong Bao’dur. İddialar böyle sürer fakat ada üzerindeki egemenlik mücadelesi açısından, 1764’te Fransızların adaya yerleşmesi önemli bir dönemeçtir.
1764’te adada de facto hâkimiyet kuran Fransız kâşif Louis-Antoine de Bougainville, adanın doğusunda yaklaşık 250 kişiden oluşan ilk yerleşim bölgesini kurmuş ve ana limanın St. Malo olmasından dolayı, bu bölgeye “Malouines” adını vermiştir. 1767’de İspanyollar adanın doğusundaki bu yerleşkeyi Fransızlardan satın aldıklarında bu ismi İspanyolcaya “Malvinas” olarak aktarmıştır. İngilizlerse 1765’te adanın batısına yani kendi ifadeleriyle “Batı Falkland”a yerleşmiş, fakat 1770’de İspanyollar tarafından adadan atılmıştır. Böylelikle “Malvinas”, İspanyol egemenliği altına girerken, İngilizler egemenlik iddialarından vazgeçmeseler de adadan çekilmek zorunda kalır.
İspanyol sömürgeciliğine karşı verdiği mücadeleyi kazanarak 9 Temmuz 1816’da bağımsızlığını kazanan Arjantin’in 1820’de Malvinas adaları üzerinde hak iddia etmesiyle, egemenlik sorunu yeni bir boyut kazanır. İspanyollar, adaları bölgede küçük bir yerleşim bölgesi kurmuş olan Hamburg’lu tüccar Luis Vernet’in başkanlığında bir hükümete 1829’da bırakır. Arjantin vatandaşı olan ve adanın ekonomisinin canlanmasında önemli adımlar atan Luis Vernet, Buenos Aires hükümetinin “Malvinas Adalarının yöneticisi” olarak görevlendirdiği ilk kişi olması bakımından da, Arjantinliler için sembolik bir önem taşır. Arjantinliler, adayı ilk keşfeden İspanyolların halefi olduklarını ve adaların Arjantin’in bir parçası olduğunu ileri sürerken, İngilizler adayı kendilerinin keşfettiğini iddia etmiş ve adadaki Arjantin egemenliğini tanımamıştır. Bunun üzerine Arjantinlilerin “sömürgeci işgal” olarak tanımladıkları süreç 3 Ocak 1833’te başlar. Bu süreçte İngilizler, adadaki Arjantinlileri silah zoruyla tasfiye etmeye ve adaya İngilizleri yerleştirmeye başlamış, askeri üsler kurarak sömürgecilik faaliyetlerine devam etmiştir.
‘Modern zamanlar’
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere’nin sömürgeleri üzerideki denetiminin azalmaya başlaması, Arjantin için umut verici bir gelişme olmuş ve konuyu BM’ye taşımak istemiştir. İngiltere’yse konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na götürmeyi teklif etmiş fakat Arjantin Divan’ın yargı yetkisini tanımadığı için yargısal çözüm söz konusu olamamıştır. Böylelikle adalar üzerindeki egemenlik sorunu 1964’te BM’de Sömürge Sorunları Komisyonu’nun gündemine gelir. Arjantin, İngiltere’nin adadaki yönetimini devretmesini ve belirli bir anlaşmaya uygun olarak sürdürülmesini ister. İngiltere’yse “Falklandlıların” çoğunluğunun İngiliz, İskoç ve Galler kökenli Britanyalılar olduğuna dikkat çeker ve ada halkına self-determinasyon ilkesinin uygulanmasını ister. Üstelik İngiltere’ye göre, “Falkland” Arjantin’in denetimine geçerse, bu durum, adada sömürgeciliğin sonu değil başlangıcı olacaktır.
BM, 2065 sayılı ve 16 Aralık 1965 sayılı kararıyla, sömürgeciliğin bütün hallerine son verilmesini öngören 1514 sayılı ve 1960 tarihli karara gönderme yaparak iki hükümetin bir an önce bu amaca yönelik olarak müzakerelere başlamasını talep eder. Fakat yıllarca süren müzakereler sonuçsuz kalır. Üstüne üstlük Arjantin’de 1976’da askeri bir darbeyle yönetimi ele geçiren cunta, iki ülkeyi savaşa sürükleyecek bir iç politik karar alarak 2 Nisan 1982’de adayı işgal eder. Bölgede gerginlik yaratan unsurların başında, ada civarında bulunan zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarının paylaşım sorunu gelir. Zira jeolojik araştırmalar adaların açığındaki deniz yataklarında 60 milyar varillik petrol rezervi olabileceğini göstermektedir. Fakat askeri cuntadan Amiral Jorge Anaya’nın etkisiyle alınan işgal kararı, esasında ülkede kötü giden ekonomiye ve genel gidişata karşın prestij kazanmaya yönelik bir hamledir. Ne var ki, 20 günde adaya ulaşan İngiliz birlikleri, Güney Georgia Adasını ele geçirir ve hem hava saldırıları hem de denizaltılarla yapılan saldırılarda Arjantin birlikleri büyük kayıplar verir. Altı haftanın ardından 14 Haziran’da Arjantin’in teslim olduğu savaşta, 649 Arjantinli ve 258 İngiliz hayatını kaybetmiştir. Arjantin Cumhurbaşkanı Leopoldo Galtieri iktidardan düşerken, Britanya’da Thatcher hükümeti yaklaşan seçimler öncesinde büyük bir prestij kazanır. Savaşın sonucunda, adalar İngiltere kontrolünde kalmaya devam eder; fakat Arjantin adalar üzerindeki hak iddiasından vazgeçmemiştir.
Son kriz
Arjantin Dışişleri Bakanlığı, “Malvinas Adaları’nın Britanya güçlerince işgali”nin 179. Yıldönümü olan 3 Ocak 2012’de adalar üzerinde egemenlik haklarının devam ettiğini hatırlatan bir bildiri yayınladı ve “Birleşik Krallık’ın yeniden görüşmelere başlamaya yanaşmayarak uluslararası hukuku hiçe sayan tavrından” duyulan rahatsızlığı dile getirdi. Ayrıca, ada üzerinde Güney Atlantik’i kontrol eden İngiliz askeri üssünün varlığının, askeri tatbikatlarının ve İngiltere’nin adaların 60 mil kuzeyinde petrol arama çalışmaları sürdürmesinin hukuk dışı olduğu hatırlatıldı. İngiltere’yse “Falkland Adaları’nın Arjantin tarafından işgali”nin 30. yıldönümünde donanmasının en modern destroyerlerinden biri olan HMS Dauntless’ı adaya sevk ederek cevabını vermiş oldu. Bununla da kalmadı, helikopter pilotu olan İngiltere tahtının vârisi Veliaht Prens William, Kraliyet Hava Kuvvetleri arama ve kurtarma pilotu olarak altı haftalığına “Falkland Adaları”nda görevlendirildi. Adanın İngilizlere ait olduğunu vurgulamak için atılan bu adımlar üzerine Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Kirchner, İngiltere’yi “Güney Atlantik’i militarize etmek ve silahlandırmaya çalıştırmakla” suçladı ve uluslararası güvenliğe ciddi bir tehlike olarak yorumladığı bu durum karşısında İngiltere’yi BM’ye resmen şikâyet edeceklerini açıkladı. Kendinden önce görev yapan eşi Nestor Kirchner döneminde Arjantin, sorunu “haklı bir talep” olarak sık sık uluslararası kamuoyunun gündemine getirmeye başlamıştı. Cristina Kirchner de aynı şekilde, adaları diplomatik yollarla geri almaya kararlı olduklarını ifade ederek, İngiltere Başbakanı David Cameron’a “barışa bir şans vermesi” için çağrıda bulundu. Hemen ardından Arjantin Dışişleri Bakanı Hector Timerman, nükleer başlıklı füze taşıdığını iddia ettiği Vanguard denizaltısı ve HMS Dauntless destroyerini adaya gönderen İngiltere’yi BM’ye resmen şikâyet ederek, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’dan arabuluculuk yapmasını istedi.
İngiltere’nin BM Temsilcisi Mark Lyall Grant ise, adaya destroyer yollanmasını eskisinin yenisiyle değiştirilmesinden ibaret olan “rutin bir süreç” olarak değerlendirdi ve bölgeyi silahlandırdıkları iddialarını reddetti. İngiliz temsilci Grant, 1982’de Arjantin’in “Falkland işgali”nin ardından “savunma amaçlı” olarak adadaki askeri varlıklarını koruduklarını vurgulayarak, “adadaki egemenliğimizi tartışmayacağız. Self determinasyon hakkı var ve dokuz kuşaktır adada yaşayanların dediği olur” diye konuştu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı da “Falkland halkı kendi geleceğini kendi belirlemekte özgürdür. Halk istemedikçe Arjantin’le egemenlik konusunda müzakere yapılmayacak” açıklamasını yaptı. En sert açıklamaysa Başbakan Cameron’dan geldi. Cameron, “Arjantinlilerin son açıklamaları, sömürgecilik yapmak istediklerine işaret ediyor. Çünkü bu insanlar İngilizlerin kalmasını istiyor, Arjantinlilerse onlardan bunun tersini yapmalarını istiyor” diye konuşunca, Arjantinli bakan Timerman şöyle cevap verdi: “Bu sözler bizden çok kendilerini aşağılıyor; burada sömürgeci biri varsa o da İngiltere’dir. İngiltere tarihinde dört kez Arjantin’i işgal etti”.
Aslında Arjantinlilerin sorduğu çok basit bir soru var: “İngiltere nere…, Malvinas adaları nere?” Arjantin bu konuda hiçbir zaman olmadığı kadar Latin Amerika ülkelerinin desteğine sahip. NAFTA ve AB’den sonra dünyanın en büyük üçüncü ortak pazarı olan MERCOSUR (Güney Amerika Ortak Pazarı), “Falkland Adaları” bayrağını taşıyan gemilere limanlarını kapatma kararı alırken, UNASUR (Güney Amerika Uluslar Topluluğu), yasal bir flama taşımayan tüm gemilerin Falkland adalarını işgal ettiğini ve bu gemilerin UNASUR’un hiçbir limanına girmeyeceğine kararlaştırdı. Bölgenin önemli ortak pazarlarından biri olan ALBA’nın (Latin Amerika için Bolivarcı İttifak) son zirvesindeyse, “Arjantin’in Malvinas Adaları üzerindeki egemenlik hakkı” talebini destekleyen bir deklarasyon yayınlandı ve Latin Amerika’nın İngiltere’ye karşı uygulayabileceği yaptırımlar değerlendirildi. Venezuela Devlet Başkanı Chávez, “İmparatorluk çağı bitti Sayın Kraliçe” diye seslenirken, Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa da “Rio Paktından çıkmak gibi daha somut ve etkileyici kararlar alınması gerektiğini” vurguladı. Arjantin bugün, “işgal”in üzerinden 30 yıl sonra, Latin Amerika’nın desteğiyle Malvinas/Falkland dosyasını yeniden açmak ve BM aracığıyla İngilizlerle pazarlık etmek istiyor. İngiltere’yse diyalog/müzakere yollarını kapatıyor. Her durumda, sorunun adı bile tartışmalı: Malvinas mı, Falkland mı?