Venezüela’dan, Bolivya’ya, Ekvator’dan Haiti’ye kadar sosyal hareketlerin örgütlendiği alanlarda, kadınların ön saflarda oldukları görüyoruz. Venezüella’da kömün konseyleri, sosyal misyonlar ve seçim batalyaları ağırlıkla kadınlardan oluşuyor; kadınların Devlet Başkanı Hugo Chavez’e karşı yapılan 2002 Nisan darbesi sırasında evlerinde oturan kocalarını kollarından tutup sokağa çıkardıkları ve birlikte Miraflores’e başkanlık sarayı’na doğru nasıl yürüdükleri bugün de anlatılyor.
Latin Amerika’da geleneksel iktidar ve mücadele biçimlerinin dışında şekillenen yukarıdan aşağı örgütlenme biçimlerinin itici ve örgütleyici gücünü kadınların oluşturduğunu söylersek abartma yapmış olmayız. Gecekondu bölgelerinde yaşayan, fabrika ve ofislerde çalışan, yollarda yiyecek satan, temizlikçilik yapan kadınlardan, işsizler ve evkadınlarından söz ediyoruz.
Erkekler sendika ve partiler gibi mücadelenin geleneksel organları içinde yer alır ve öne çıkarken, kadınlar genellikle, yerel düzeydeki her türden örgütlenmenin içinde yer alıyorlar. Yaşamlarını düzeltmek için verdikleri mücadeleyi adil ve eşit bir dünya için verdikleri mücadele ile birleştiren kadınların bu konumları, hiç şüphesiz ki, toplumun içinde ki yerleri ile yakından ilgilidir. Kendilerini dışlayan iktidar mekanizmalarının dışında yukardan aşağı yeni mücadele organları yaratırken geleceği inşası sürecinde belirleyici bir rol oynuyorlar. Kadınlar, yalnızca kömün konseyleri ve benzeri örgütlerde değil, karar alma süreçinin her aşamasında eşit olarak temsil edildikleri sürece mevcut kazanımların daha da ileri götürülebileceğine şüphe yoktur.
Latin Amerikalı kadınlar sosyal örgütlenmerin itici gücü olarak, her zaman, mücadelenin en ön saflarındadırlar. Buna paralel olarak bir dizi ülkede aileleri ayakta tutan, örneğin çoçuklara bakan ezici bir çoğunlukla kadınlardır. Her geçen gün gerek parti ve devlet kademeleri, gerekse sosyal örgütlerde üst kademelerde görev yapan, karar alma mekanizmasınınbir parçası olan kadınların sayısı artıyor – Şili ve Arjantin’in ardından Brezilya’da ilk kadın devlet başkanını seçmek üzere- ancak, kadınlara karşı şiddet, kadınların kontrolü ve emeklerinin gasbının ortadan kaybolduğunu düşünmek için daha çok erkendir.
Kadınların ezilen cins olarak sosyal örgütlenme ve hareketlerin içinde oynadıkları rol önemlidir. Bu sürece nasıl giriyorlar, nasıl örgütleniyorlar ve sosyal hareketleri nasıl ileri doğru itiyorlar?
Aşağıda bir bölümünün tercümesini sunduğumuz , Beverly Bell tarafından yazılan ”Ulusal yenideninşa rüyasının bir parçası: Haiti Sıgınma kampları geleceğin toplumuna örnek oluyor” (Haitian refugee camps model future society) makalesi bu sorulara kısmen cevap veriyor:
Depremin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen Haiti’de sayıları bir milyonu geçen deprem kurbanlarının büyük çoğunluğu halen akan su ve kanalizasyon yapısı olmayan kamplarda insanlık dışı koşullarda yaşıyorlar. Bu olumsuzluklara rağmen kamplardan geleceğe dair ümit verici haberler gelmeye başladı. Bu kampların bazılarında Haiti’nin geleceğinin nüveleri olarak nitelenen sosyal örgütlenmeler oluşmaya başladı: kamplarda kamp sakinlerinin demokratik katılımını; yabancı güçlerden özerkliği; herkesin ihtiyaçlarının karşılanmasını; yaratıcılık ve insan haklarına saygıyı; ve erkek ve kadın arasında eşitliği hedef alan örgütlenmeler yayılmaya başladı. (B.Bell, 25.08.2010)
Depremin merkezinde kalan Léogâne’de bir grup kadın tarafından kurulan Petite Rivière Shelter Center (Küçük Nehir Sıgınma Merkezi-CHHPR )bu örgütlenmelere bir örnektir. Haiti sıgınma kamplarının büyük çoğunluğu yabancı yardım kuruluşları ve devlet kuruluşları tarafından idare edilirken bu kamp Haitililer tarafından yönetiliyor.
Bell’e göre, dışardan gelen yardımlar depremzadeler için çok önemli olmakla birlikte, dış yardım, sayıları bini geçen kamplarda Haitilileirn kendi kendilerini yönetmeleri ve karar alma sürecinin dışında bırakılmaları sonucunu veriyor. Diğer bir sorunda evsizlerin sorunlarının adaletli bir şekilde çözülmesi için yapılacak çalışmaların sekteye uğramasıdır.
Petite Rivière Sıgınma Kampının sakinleri daha önce de aynı bölge de yaşayan insanlardan oluştuğu için kamp sakinleri kendi aralarında komiteler kurarak kampı yönetmeye başlamışlar. Kampa gelen yabancılar sorgulanıyor ve içeri girmelerine izin verilmiyor.
Şehirlerde kurulan kampların tersine olarak bu kamp kırsal bir bölgede kurulu olduğu için daha iyi bir yapıya sahiptir.
Beverly Bell tarafından Petite Rivière Sıgınma Merkezi’nin genel müdürü olarak çalışan işsiz gazeteci Elizabeth Senatus ile yapılan görüşmede bu kampın örgütlenmesini ve kadınların bu süreçte oynadığı rol açıklanıyor:
”Bu sığınma kampı depremden bir gün sonra kuruldu. Şok içinde olan halk yanlarına hiç bir şey almadan tarlalarda uyumaya gitti. Bu şekilde üçgün harcadılar; deprem sonrası sarsıntılar onları ruhsal olarak etkiledi. Bazı kişiler kıyamet’in yaklaşmakta olduğu gibi söylentiler yüzünden korku içinde idi. Bazıları evlerine ne olduğu ya da kimlerin öldüğünü öğrenmek için bile geri gitmedi, kırda yaşamaya başladılar. 4 gün sonra mango ağaçlarının olduğu bu bölgeye gelerek kendilerine derme çatma sığınaklar yapmaya başladılar.
Onların kendi hallerine terk edildiklerini ve aşağılandıklarını duydum. Kendi liderlik yeteneklerimi kullanrak Léogâne’den olan iki, üç arkadaş ile bir araya geldik. Bu durumun sürmesine izin vermemek gerektiğini düşündük. Onlara bir komite kuralım dedim ve herşey böylece başlamış oldu.
Bu kampı diğer kampların çoğunluğundan farklı yapan yönetimi, STD’ler değil de Haiti’nin başka ülkelerden farklı olmadığına inanan genç gönüllülerin, bizim kurmuş olmamızdır. Burada farklı olan başka bir öğe daha var, bu da komitenin üyeleri arasındaki yakın işbirliğidir. 16 üyeye sahibiz. Ben genel koordinatör’ümve ayrıca genel sekreter, insan haklarıi sivil koruma, halk ilişkileri ve dini konularda çalışan koordinatörler vardır. Kimsenin gelip bize emir vermesi için beklemedik, herşeyi biz organize ettik.
Kamp yönetim kurulu olağan üstü bir durum olduğu için seçimle değil de davet ile kuruldu. Bir felaket olduğu için seçim düzenlememizin koşulları yoktu.
Sahip olduğumuz kaynakları kullandık. Milyonlar gelsin diye bekleyemeyiz, sadece yaratıcı idik. Yaratıclık yaygındır. Elimizdeki imkanlarla olağanüstü işler yaptık. Mesela çocuklara bir yer inşa ettik, Arkamızdaki bölgede Kanada ordusu bir yetimhane inşa ediyordu, başka bir kadınla gidip onlardan çocuklar için malzeme istedik. Bize malzeme, aletler ve mavi branda verdiler. CARE’de bize branda vermişti. Yıkılan evlerden arda kalan beton bloklarını kullanarak çocukların yerini yarattık. Bu yeri dans ve tiyatro için de kullanıyoruz.
Bir vudu rahibinden davul ödünç aldık. Oğlunu kaybeden yaşlı kadın dahil, davul eşliğinde dans etmeye başladık. Haiti’yi biliyorsunuz burada folklor çok önemlidir. Davul müziğin bir sembolüdür; insanların yaratıcı olmalarını, dans etmelerini sağlıyor, herkes dans ediyor, problemleri olanlar bile dans ediyor. Eskiden olduğu gibi folklorik bir dans grubu kurup dans etmeye başladık; herkez sanki deli gibi kontrol olmaksızın dans ediyor.
Bazı çocuklarımız şehre (18) Mayıs kutlamalarında dans etmeye gittiler,. Kanada’dan bir grupla anlaşma imzaladık ve Agustos’da küçük kızlarımız orada bir kültür festival’ine katılmaya gittiler.
İnsanlar bu plastiklerin altında sefalet içinde yaşıyorlar. Dünya Haiti’yi bu plastikler arasında görüyor. Ve yağmur durmaksızın devam etti. Bazı kişiler bana, “Elizabeth, onlar nasıl böyle yaşayabilir?” diye sordu. Ben,“ bütün herşey davul yüzünden ” dedim.
O zamanda 150 kişiden fazla idik ve her yağmur yağdığında sardinler gibi birisinin sağlık merkezi yaratmak için ödünç aldığı brandanın altına sığındık. Kanadıların verdiği brandalarla kurduğumuz merkezde çocuklar aileleri ile kaldılar. Sonra, MUDHA [ Dominikan-Haitili Kadın Grubu] bir uluslararası kuruluşa başvurup çadırlar edinmemizi sağladı.
Davul ve dansın yanısıra insanların daha iyi dayanmasını sağlamak için toplumda olanları yansıtan bir halk tiyatrosu kurduk. Çiftçilere örgütlenmeleri için yardım ettik, bir kadın grubumuz var, okulların çoğu yıkıldığı ve bazı çocuklar hiç okula gitmemiş olduğu için bir eğitim alanı kurduk. İmkanlarımız olmadığı için resmi okullarla aynı müfredata sahip değiliz. Çocukların öğrenip yaratacağı bir klüb kurduk. Ayrıca ekonomik faydası olan mücevher, takı yapmayı öğreten iş atölyeleri açtık.
….
Söylediğim gibi, bulabildiğimiz her kaynağı kullanıyoruz. Örneğin dans hocası ve iki davulcunun buraya motosikletle gelmeleri için yol masraflarını ödüyoruz. STK’lar ve hükümetten bir yardım almadığımız için kendi aramızda para toplayıp ödüyoruz. 12 Ocak’tan bu yana herhangi bir hükümet temsilcisi bizi bir kere bile ziyaret etmedi.
Dans eden bir kaç kadınla oturup konuştuk ve Parlayan Yıldız isimli kadın örgütünü kurduk. …İlk faaliyetimiz Anneler gününde gerçekleşti: CARE 200 anneye 200 hediye bulmamıza yardım etti. Ayrıca bir seyyar Alman hastahanesi ve MUDHA’da yardım etti. Annelerin katıldığı bir tiyatro oyunu sergiledik. Çocuklar ve büyükler dans ettiler, herkese yiyecek servisi da yaptık.
Parlayan Yıldız kadın komitesinin üyeleri kamp komitelerinin gölge danışmanlarıdır. Kamp komitelerinin çoğunluğu kadınlardan kuruludur, erkeklerin biraz kımıldayacak hali kalmamış gibi. Toplum kadın ve erkeklerden kurulu, bu bir gereklilik ancak, bildiğiniz gibi Haitili kadınlar gerçekten ezildiler. Kadınların doktor ve avukatlık gibi mesleklerde çalışabilmeleri için uzun yılların geçmesi ve çok çaba sarf edilmesi gerekti. Ancak erkekleri dışlamıyoruz.
Bu kampta, aileler çadırların içinde ve orada kadınların kocalarının kötü muamelesine maruz kaldığını biliyoruz. Aynı kadınlar, kadın faaliyeti yaptığımız da katılılıyorlar, buna rağmen bu bir gerçekliktir.
Çocuk ve genç kızların tehlikeden uzak tutulması için bir misyon kurduk…..Kadınların bu kampta oynadığı rol gerçekten de bu kampı farklı kıldı, pek tabii ki, erkek şövenistleri bunu kabul etmeyeceklerdir. Doğruyu söylemek gerekirse eğer bu komite de bir grup kadın olmasa idi, çoktan başarısız olmuş olacak idik…..Erkekler kollarını kavuşturup bekliyorlar. Erkekler bizim ne getireceğimizi beklerken,kadınlar elbiselerini giyerek dışarı çıkıyor ve ne kaynaklar bulabileceklerini araştırıyorlar.
Burada bir çok şey başardık. Port-au-Prince’de ki kampların koşullarına baktığımız zaman bu kampların izleyeceği bir model yarattığımızı görüyoruz. Başkaları bizim kampımızı nasıl organıze ettiğimize bakabilir ve daha büyük ölçüde bir şey yaratmak için kullanabilir. Kampımızın ulusun yeniden inşası rüyasının bir parçası olduğunu düşünüyoruz.
Bütün bunlar anlayış, sabır, eğitim ve öğretim hakkındadır. Aynı zamanda akıl, inanılırlık, ve başarıyı sağlayan herşey. Evet, bizim bir model olduğumuzu söyleyebilirsin.”
Erol Yeşilyurt
Emperyalizm ve Haiti
Venezüella’dan İzlenimler: Goçalar, kadınların mücadelesi