latin amerikan haber yorum

Archive for 01 Eyl 2010

Haiti: Kadınlar ve sosyal mücadele

Posted by lahy 01/09/2010

Venezüela’dan, Bolivya’ya, Ekvator’dan Haiti’ye kadar sosyal hareketlerin örgütlendiği alanlarda, kadınların ön saflarda oldukları görüyoruz. Venezüella’da kömün konseyleri, sosyal misyonlar ve seçim batalyaları ağırlıkla kadınlardan oluşuyor; kadınların Devlet Başkanı Hugo Chavez’e karşı yapılan 2002 Nisan darbesi sırasında evlerinde oturan kocalarını kollarından tutup sokağa çıkardıkları ve birlikte Miraflores’e başkanlık sarayı’na doğru nasıl  yürüdükleri bugün de anlatılyor.

Latin Amerika’da geleneksel iktidar ve mücadele biçimlerinin dışında şekillenen yukarıdan aşağı örgütlenme biçimlerinin itici ve örgütleyici gücünü kadınların oluşturduğunu söylersek abartma yapmış olmayız. Gecekondu bölgelerinde yaşayan, fabrika ve ofislerde çalışan, yollarda yiyecek satan, temizlikçilik yapan kadınlardan, işsizler ve evkadınlarından söz ediyoruz.

Erkekler sendika ve partiler gibi mücadelenin geleneksel organları içinde yer alır ve öne çıkarken, kadınlar genellikle, yerel düzeydeki her türden örgütlenmenin içinde yer alıyorlar. Yaşamlarını düzeltmek için verdikleri mücadeleyi adil ve eşit bir dünya için verdikleri mücadele ile birleştiren kadınların bu konumları, hiç şüphesiz ki, toplumun içinde ki yerleri ile yakından ilgilidir.  Kendilerini dışlayan iktidar mekanizmalarının dışında yukardan aşağı yeni mücadele organları yaratırken geleceği inşası sürecinde belirleyici bir rol oynuyorlar. Kadınlar, yalnızca kömün konseyleri ve benzeri örgütlerde değil, karar alma süreçinin her aşamasında eşit olarak temsil edildikleri sürece mevcut kazanımların daha da ileri götürülebileceğine şüphe yoktur.

Latin Amerikalı kadınlar  sosyal örgütlenmerin itici gücü olarak, her zaman, mücadelenin en ön saflarındadırlar. Buna paralel olarak bir dizi ülkede aileleri ayakta tutan, örneğin çoçuklara bakan ezici bir çoğunlukla kadınlardır. Her geçen gün gerek parti ve devlet kademeleri, gerekse sosyal örgütlerde üst kademelerde görev yapan, karar alma mekanizmasınınbir  parçası olan kadınların sayısı artıyor – Şili ve Arjantin’in ardından Brezilya’da ilk kadın devlet başkanını seçmek üzere-  ancak, kadınlara karşı şiddet, kadınların kontrolü ve emeklerinin gasbının ortadan kaybolduğunu düşünmek için daha çok erkendir.

Kadınların ezilen cins olarak sosyal örgütlenme ve hareketlerin içinde oynadıkları rol önemlidir.  Bu sürece nasıl giriyorlar, nasıl örgütleniyorlar ve sosyal hareketleri nasıl  ileri doğru itiyorlar?

Aşağıda bir bölümünün tercümesini sunduğumuz , Beverly Bell tarafından yazılan  ”Ulusal yenideninşa rüyasının bir parçası:  Haiti Sıgınma kampları geleceğin toplumuna örnek oluyor” (Haitian refugee camps model future society) makalesi bu sorulara kısmen cevap veriyor:

Depremin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen Haiti’de sayıları bir milyonu geçen deprem kurbanlarının büyük çoğunluğu halen akan su ve kanalizasyon yapısı olmayan kamplarda insanlık dışı koşullarda yaşıyorlar.  Bu olumsuzluklara rağmen kamplardan geleceğe dair ümit verici haberler gelmeye başladı. Bu kampların bazılarında Haiti’nin geleceğinin nüveleri olarak nitelenen sosyal örgütlenmeler oluşmaya başladı: kamplarda kamp sakinlerinin demokratik katılımını; yabancı güçlerden özerkliği; herkesin ihtiyaçlarının karşılanmasını; yaratıcılık ve insan haklarına saygıyı; ve erkek ve kadın arasında eşitliği hedef alan örgütlenmeler yayılmaya başladı. (B.Bell, 25.08.2010)

Depremin merkezinde kalan Léogâne’de bir grup kadın tarafından kurulan   Petite Rivière Shelter Center (Küçük Nehir Sıgınma Merkezi-CHHPR )bu örgütlenmelere bir örnektir. Haiti sıgınma kamplarının büyük çoğunluğu yabancı yardım kuruluşları ve devlet kuruluşları tarafından idare edilirken bu kamp Haitililer tarafından yönetiliyor.

Bell’e göre, dışardan gelen yardımlar depremzadeler için çok önemli olmakla birlikte, dış yardım,  sayıları bini geçen kamplarda Haitilileirn kendi kendilerini yönetmeleri ve karar alma sürecinin dışında bırakılmaları sonucunu veriyor.  Diğer bir sorunda evsizlerin sorunlarının adaletli bir şekilde çözülmesi için yapılacak çalışmaların sekteye uğramasıdır.

Petite Rivière Sıgınma Kampının sakinleri daha önce de aynı bölge de yaşayan insanlardan oluştuğu için kamp sakinleri kendi aralarında komiteler kurarak kampı yönetmeye başlamışlar. Kampa gelen yabancılar sorgulanıyor ve içeri girmelerine izin verilmiyor.

Şehirlerde kurulan kampların tersine olarak bu kamp kırsal bir bölgede kurulu olduğu için daha iyi bir yapıya sahiptir.

Beverly Bell tarafından Petite Rivière Sıgınma Merkezi’nin genel müdürü olarak çalışan işsiz gazeteci  Elizabeth Senatus ile yapılan görüşmede bu kampın örgütlenmesini ve kadınların bu süreçte oynadığı rol açıklanıyor:

”Bu sığınma kampı depremden bir gün sonra kuruldu. Şok içinde olan halk yanlarına hiç bir şey almadan tarlalarda uyumaya gitti. Bu şekilde üçgün harcadılar; deprem sonrası sarsıntılar onları ruhsal olarak etkiledi. Bazı kişiler kıyamet’in yaklaşmakta olduğu gibi söylentiler yüzünden korku içinde idi. Bazıları evlerine ne olduğu ya da kimlerin öldüğünü öğrenmek için bile  geri gitmedi, kırda yaşamaya başladılar. 4 gün sonra mango ağaçlarının olduğu bu bölgeye gelerek kendilerine derme çatma sığınaklar yapmaya başladılar.

Onların kendi hallerine terk edildiklerini ve aşağılandıklarını duydum.  Kendi liderlik yeteneklerimi kullanrak Léogâne’den olan iki, üç arkadaş ile bir araya geldik. Bu durumun sürmesine izin vermemek gerektiğini düşündük. Onlara bir komite kuralım dedim ve herşey böylece başlamış oldu.

Bu kampı diğer kampların çoğunluğundan farklı yapan yönetimi, STD’ler değil de Haiti’nin başka ülkelerden farklı olmadığına inanan genç gönüllülerin, bizim kurmuş olmamızdır. Burada farklı olan başka bir öğe daha var, bu da komitenin üyeleri arasındaki yakın işbirliğidir.  16 üyeye sahibiz. Ben genel koordinatör’ümve ayrıca genel sekreter, insan haklarıi sivil koruma, halk ilişkileri ve dini konularda çalışan koordinatörler vardır. Kimsenin gelip bize emir vermesi için beklemedik, herşeyi biz organize ettik.

Kamp yönetim kurulu olağan üstü bir durum olduğu için seçimle değil de davet ile kuruldu. Bir felaket olduğu için seçim düzenlememizin koşulları yoktu.

Sahip olduğumuz kaynakları kullandık. Milyonlar gelsin diye bekleyemeyiz, sadece yaratıcı idik. Yaratıclık yaygındır. Elimizdeki imkanlarla olağanüstü işler yaptık. Mesela çocuklara bir yer inşa ettik,  Arkamızdaki bölgede Kanada ordusu bir yetimhane inşa ediyordu, başka bir kadınla gidip onlardan çocuklar için malzeme istedik. Bize malzeme, aletler ve mavi branda verdiler. CARE’de bize branda vermişti. Yıkılan evlerden arda kalan beton bloklarını kullanarak çocukların yerini yarattık. Bu yeri dans ve tiyatro için de kullanıyoruz.

Bir vudu rahibinden davul ödünç aldık. Oğlunu kaybeden yaşlı kadın dahil, davul eşliğinde dans etmeye başladık. Haiti’yi biliyorsunuz burada folklor çok önemlidir. Davul müziğin bir sembolüdür; insanların yaratıcı olmalarını, dans etmelerini sağlıyor, herkes dans ediyor, problemleri olanlar bile dans ediyor. Eskiden olduğu gibi folklorik bir dans grubu kurup dans etmeye başladık; herkez sanki deli gibi kontrol olmaksızın dans ediyor.

Bazı çocuklarımız şehre (18) Mayıs kutlamalarında dans etmeye gittiler,. Kanada’dan bir grupla  anlaşma imzaladık ve Agustos’da küçük kızlarımız orada bir kültür festival’ine katılmaya gittiler.

İnsanlar bu plastiklerin altında sefalet içinde yaşıyorlar. Dünya Haiti’yi bu plastikler arasında görüyor. Ve yağmur durmaksızın devam etti. Bazı kişiler bana,  “Elizabeth, onlar nasıl böyle yaşayabilir?”  diye sordu. Ben,“ bütün herşey davul yüzünden ” dedim.

O zamanda 150 kişiden fazla idik ve her yağmur yağdığında sardinler gibi birisinin sağlık merkezi yaratmak için ödünç aldığı brandanın altına sığındık. Kanadıların verdiği brandalarla kurduğumuz merkezde çocuklar aileleri ile kaldılar. Sonra, MUDHA  [ Dominikan-Haitili Kadın Grubu] bir uluslararası kuruluşa başvurup çadırlar edinmemizi sağladı.

Davul ve dansın yanısıra insanların daha iyi dayanmasını sağlamak için toplumda olanları yansıtan bir halk tiyatrosu kurduk. Çiftçilere örgütlenmeleri için yardım ettik, bir kadın grubumuz var, okulların çoğu yıkıldığı ve bazı çocuklar hiç okula gitmemiş olduğu için bir eğitim alanı kurduk. İmkanlarımız olmadığı için resmi okullarla aynı müfredata sahip değiliz. Çocukların öğrenip yaratacağı bir klüb kurduk. Ayrıca  ekonomik faydası olan mücevher, takı yapmayı öğreten iş atölyeleri açtık.

….

Söylediğim gibi, bulabildiğimiz her kaynağı kullanıyoruz.  Örneğin dans hocası ve iki davulcunun buraya motosikletle gelmeleri için yol masraflarını ödüyoruz.  STK’lar ve hükümetten bir yardım almadığımız için kendi aramızda para toplayıp ödüyoruz. 12 Ocak’tan bu yana herhangi bir hükümet temsilcisi bizi bir kere bile ziyaret etmedi.

Dans eden bir kaç kadınla oturup konuştuk ve Parlayan Yıldız isimli kadın örgütünü kurduk. …İlk faaliyetimiz Anneler gününde gerçekleşti: CARE 200 anneye 200 hediye bulmamıza yardım etti. Ayrıca bir seyyar Alman hastahanesi ve MUDHA’da yardım etti. Annelerin katıldığı bir tiyatro oyunu sergiledik. Çocuklar ve büyükler dans ettiler, herkese yiyecek servisi da yaptık.

Parlayan Yıldız kadın komitesinin üyeleri kamp komitelerinin gölge danışmanlarıdır. Kamp komitelerinin çoğunluğu kadınlardan kuruludur, erkeklerin biraz kımıldayacak hali kalmamış gibi. Toplum kadın ve erkeklerden kurulu, bu  bir gereklilik ancak, bildiğiniz gibi Haitili kadınlar gerçekten ezildiler. Kadınların doktor ve avukatlık gibi mesleklerde çalışabilmeleri için uzun yılların geçmesi ve  çok çaba sarf edilmesi gerekti.  Ancak erkekleri dışlamıyoruz.

Bu kampta, aileler çadırların içinde ve orada  kadınların kocalarının kötü muamelesine maruz kaldığını biliyoruz.  Aynı kadınlar, kadın faaliyeti yaptığımız da katılılıyorlar, buna rağmen bu bir gerçekliktir.

Çocuk ve genç kızların tehlikeden uzak tutulması için bir misyon kurduk…..Kadınların bu kampta oynadığı rol gerçekten de bu kampı farklı kıldı, pek tabii ki, erkek şövenistleri bunu kabul etmeyeceklerdir. Doğruyu söylemek gerekirse eğer bu komite de bir grup kadın olmasa idi, çoktan başarısız olmuş olacak idik…..Erkekler kollarını kavuşturup bekliyorlar. Erkekler bizim ne getireceğimizi beklerken,kadınlar  elbiselerini giyerek dışarı çıkıyor ve ne kaynaklar bulabileceklerini araştırıyorlar.

Burada bir çok şey başardık. Port-au-Prince’de ki kampların koşullarına baktığımız zaman bu kampların izleyeceği bir model yarattığımızı görüyoruz. Başkaları bizim kampımızı nasıl organıze ettiğimize bakabilir ve  daha büyük ölçüde bir şey yaratmak için kullanabilir. Kampımızın ulusun yeniden inşası rüyasının bir parçası olduğunu düşünüyoruz.

Bütün bunlar anlayış, sabır, eğitim ve öğretim hakkındadır. Aynı zamanda akıl, inanılırlık, ve başarıyı sağlayan herşey. Evet, bizim bir model olduğumuzu söyleyebilirsin.”

Erol Yeşilyurt

Emperyalizm ve Haiti

Venezüella’dan İzlenimler: Goçalar, kadınların mücadelesi

Posted in Haiti, Kadın Hakları ve Hareketleri, Makaleler, Sosyal Hareketler | 3 Comments »

Esteban Volkov (Troçki’nin torunu) ile görüşme

Posted by lahy 01/09/2010

P8150680

Venezüella’da bu hafta düzenlenen, ölümünün 70.yılında Leon Troçki’yi anma toplantılarına katılan  Esteban Volkov, aporrea.org ofisinde bir görüşme yaptı.  (Aşağıda bu görüşmeden – http://www.aporrea.org/ideologia/n164469.html – bazı bölümler ve E.Volkov’un 59’uncu ölüm yıldönümünde dedesi Leon Troçki’yi anmak için yazdığı bir makale yer verdik:

1- Yakın bir zaman önce basılan ( Leon Troçki’nin) “Stalin’in Gangsterleri” kitabı hakkında konuşurmusunuz?

Meksika’lı yoldaşların Troçki öldürülmeden önce yazdığı son yazıları, görüşmeleri, basına yapılan açıklamaları,Meksika güvenlik ve adalet kurumlarına yaptığı başvuruları ve bu süreçle ilgili herşeyi biraraya getiren bir yapıtı bu. Bütün belgelerin birçoğu devrimci marksizmin en büyük düşünürlerinden biri olan Troçki’nin bir GPU ajanı tarafından öldürülmesinden bir hafta önce yazılmıştır.

Venezüella’da bir devrime  ve Latin Amerika’da kitlelerin büyük hareketlenmelerine şahit oluyoruz. Troçki’nin görüşleri, günümüzde de Latin Amerika’da geçerliliğini koruyor mu?

Onun büyük politik mirası Latin Amerika’yı dışarıda bırakamaz. Kıtanın ülkeleri hakkında bazı makaleler yazdı. Hiç şüphesiz ki, sürekli devrim, geçiş programı ve herşeyin üzerinde ihanete uğrayan devrim gibi teorik kavramlar bu süreçlere uygundur, ayrıca, gelişmekte olan yeni süreçlerin bürokratikleşmesine karşı bir panzehirdir. Geçmiş deneyimlerden öğrenmenin en iyi yolu devrimi frenleyen, ona yabancılaşan bürokratik rejimlerin yeniden ortaya çıkmasını engelemektir.

Troçki’nin bürokrasiye karşı mücadelesi

Troçki bürokrasiye karşı büyük bir mücadele verdi.  Lenin’de devrimin önündeki bürokratik yozlaşma tehlikesini gördü. Lenin’in bizzat kendisi sorumluluk sahiplerini dönüşüme  tabii tuttu, bir bürokratın maaşının bir işçinin maaşından fazla olmamasını sağladı, herkes yönetime katılabilirdi, sürekli bir ordu ve polis yerine silahlanmış halk vardı.Aynı zamanda işçi sınıfına ses ve iktidar vermek gerekli idi.  İktidarın temelleri, yalnızca yukarıdan aşağı değil aşağıdan yukarıya doğru da inşa edlmeli idi. Demokrasi, tam bir demokrasi olmalıdır, ve ne medyanın pazarladğı demokrasi ne de kapitalist demokrasi, mamafih, halkın, tarım işçileri dahil işçilerin  hizmetinde olan bir demokrasi. ”

2- Leon Troçki,  devrimci – marksist

Esteban Volkov

Meksika’nın başkentindeki sakin Coyoacan semtinde, kaktüs ve sık yapraklı ağaçlarla çevrili eski bir evde 20 Ağustos 1940 gününün o bunaltıcı öğleden sonrası yaşananların üzerinden tam 59 yıl geçti. O gün Lenin ile birlikte Rusya’daki 1905 ve 1917 ekim devrimlerinin en belirleyici önderlerinden olan Devrimci Marksist, Leon Davidoviç Bronstein ya da daha bilindik ismiyle Leon Troçki, Josef Stalin tarafından emredilmiş bir cinayetin kurbanı oldu.

O 20 Ağustos günü her Sovyet işçisinden ürperen ve amacı onlar üzerinde bir terör diktatörlüğü oluşturmak olan GPU’nun -Stalinist gizli servis- profesyonel bir katili haince bir planı hayata geçirdi. Bir makale üzerinde bazı düzeltmeler yapma bahanesiyle Kızıl Ordu’nun kurucusuna yaklaşmayı başardı. İki kişi çalışma odasında baş başa kaldıklarında katil, bir buz kıracağı ile Troçki’nin başına ağır bir darbe indirdi. Birkaç saniye içinde sosyalizmin en parlak savaşçılarından biri yere yığıldı.

Leon Troçki’nin katledilmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nde proletaryanın devrimci iktidarını gasp eden bürokrasi, hem bir yandan en uzlaşmaz ve tehlikeli düşmanından kurtuluyor, hem de büyük Ekim Devrimi’nin önderleri ve en fedakar katılımcılarından oluşan uzun ölüm listesini tamamlamış oluyordu. Böylece Josef Stalin uzun zaman önce kurbanlarınca kendisine takılan ismi bütünüyle hak ederek Bolşevik Devrimi’nin mezar kazıcısı olma görevini yerine getiriyordu.

Benim için 20 Ağustos’un o trajik ve kanlı öğleden sonrası sanki dün yaşanmış gibi canlılığını koruyor hala. Henüz 14 yaşında bir genç olan ben Esteban Volkov, yani Troçki’nin torunu, Natalia ve Lev Davidoviç’in yakın arkadaşları Rosmerlerle uzun bir süre yaşadıktan sonra Meksika’ya dedemlerin yanına döneli henüz 1 yıl olmuştu. 24 Mayıs 1940 tarihinde Stalinist Alfaro Sigueros tarafından gerçekleştirilen ilk suikast girişimi esnasında dedemlerin yatak odasında bulunuyordum.

GPU’nun cinayeti

Yaklaşık üç ay sonra eski eve ulaşan Viyana caddesinden yürüyerek okuldan eve dönüyordum. Aniden ilerde alışılmadık bir manzarayla karşılaştım. Eski evin hemen önünde kötü park etmiş polis arabaları ve mavi üniformaları ve şapkalarıyla bir grup polis bulunuyordu. Bu oldukça anormal bir kargaşalıktı. Yüreğimde derin bir sıkışma hissettim ve evde bir şeyler olduğunu ve bu kez bir önceki kadar şanslı olamayacağımızı düşündüm.

Girişe yaklaştım, ama aniden ardına dek açık kapıda durdum. Bahçede dedemin sekreterlerinden ve muhafızlarından Amerikalı bir yoldaş olan Harold Robins ile karşılaştım. Son derece sinirliydi, elinde bir tabanca taşıyor ve umutsuz bir sesle Jackson, Jackson! Diye bağırıyordu. O an bu çığlıkların anlamını kavrayamadım. Rosmerlerin dostu ve Amerikalı Troçkist Sylvia Ageloff’un kocası ya da sevgilisi olduğunu sandığım bu adamla evde yaşanmış olanların ne ilişkisi olabilirdi?

Bu evde neler olmaktaydı? Bahçeden eve doğru ilerledim, o an iki polisin arasında yüzü kanla kaplı o adamı gördüm. Bu yoldaş Robins’in sözünü ettiği adamdı. Kitaplığa girdim ve yemek odasının yarıya dek açık kapısından içeri baktım. İşte o an yaşanan trajedinin büyüklüğünü kavrayabildim. Dedem kafasında bir yarayla yerde, bir kan gölünün içinde yatıyordu ve Natalia ve bir grup yoldaş onu çevreleyip başına buz tedavisi uygulamaya çalışıyorlardı.

Sylvia’nin kocası, Rosmerlerin Avrupa’dan dönüşte Meksika’ya getirdikleri, ailemizin büyük bir konukseverlik gösterdiği ve politikaya büyük bir ilgisi olduğunu belirten Jackson büyük devrimcinin hayatına kast eden GPU’nun basit bir ajanıydı. Evet Jackson Rus halkı üzerinde bir terör krallığı yaratan bu işkenceciler ve katiller ordusuyla bağlantılıydı. Onlar Sovyetler Birliği’ndeki karşı devrimin araçları, Stalin diktatörlüğünün ve bürokrasinin temel taşlarıydı.

Artık o gün yaşananlar üzerinde hiçbir gizem kalmadı, Bu alçak saldırı değişik etaplardan geçerek planlandı. Stalin, Beria, Leonid Eitington, onun sevgilisi Caridad Mercader ve oğlu Katalan Ramon Mercader -Jackson kod adlı- Lenin’in yoldaşı ve Kızıl Ordu’nun kurucusunun katili oldular.

Devrimci iyimserlik

“Natalia, bir gün daha fazla yaşadık!”, bu her sabah, günün ilk ışıkları loş yatak odalarına vurmaya başladığında Leon Davidoviç’in ayrılmaz yol arkadaşı Natalia Sedova’ya söylediği sözdü.“ Bir insan tarihsel görevini yerine getirdiğinde ölüm bir sorun olmaktan çıkar.” Troçki bu sözü sıklıkla bir grup genç yoldaşa tekrarlamaktaydı.

Leon Troçki yaşlılık yatağında huzur içinde ölebilecek tipte bir insan değildi. Marks, Engels, Lenin ve bizzat kendisinin geliştirdiği gerçek sosyalizm savaşının tam ortasındaydı. Bu proleter devrim davası kahramanlarının, bir elde silah diğer elde kızıl bayrakla canlarını tereddütsüzce feda ettikleri bir yaşam biçimiydi. Troçki tarihsel görevini tamamlayarak ve sarsılmaz bir ağırbaşlılıkla bu hayattan ayrıldı.

Kuşkusuz Troçki, işçi sınıfı davasına katkısı en yoğun liderlerin başında gelmektedir. İngiliz profesör Sinclair’in yayımladığı bir biyografik çalışmaya göre, yalnızca Troçki tarafından incelenmiş eser ve alıntıların başlıkları 400 sayfa tutmaktadır. Bu nedenle Ernest Mandel’in dediği gibi “Troçki sosyalist hareketin tarihindeki en önemli strateji ustasıdır” demek yanıltıcı olmaz.

Troçki yaşamının son yıllarında, Stalinist bürokratik diktatörlüğe karşı mücadelesini inatçılıkla ve kararlılıkla sürdürdü, ve tam da bu nedenle dünyanın en çok izlenen devrimcilerinden biri haline dönüştü. Onun tarihsel önemine ilişkin bir belirleyici noktada Stalinistlerin, Sovyetler Birliği’ndeki devrimcilere yönelik başlattığı uyduruk Moskova Duruşmaları’na karşı geliştirdiği savunma oldu.

Meksika devlet başkanı Cardenas’in kendisini kabul etmesi üzerine Meksika’ya gitti ve 1937 Ocak’ında buraya varır varmaz Stalinist bürokrasinin başlattığı cadı avına karşı çalışmalarını hızlandırdı. Troçki burada hem kendisine hem oğluna hem de Ekim Devrimi’nin değerlerini savunan diğer devrimcilere yönelik olarak Moskova Mahkemeleri’nce yöneltilmiş asılsız suçlamalara karşı daha uygun koşullarda mücadele yürütmenin olanaklarına sahip oldu.

Troçki’nin talebiyle, asılsız suçlamaları değerlendirmek üzere Amerikalı eğitimci ve filozof John Dewey’in başkanlığında bir araştırma komisyonu oluşturuldu. Komisyon üyelerinin suçlananlarla en ufak bir kişisel bağı olmamasına azami önem verildi. Troçki bu komisyon çalışmalarında kendine yönelik suçlamaların bir tekinin bile kanıtlanması halinde GPU cellatlarına kendini teslim edeceğini açıkladı. Bu karşı mahkemenin temel hedefi Troçki’nin onurunu kurtarmak değildi. Aksine bir devrimci olarak onun hedefi insanlık ve tarih karşısında, Stalinist bürokrasinin suçlarını teşhir etmek ve bürokrasinin devrimci tutsaklara yönelik yeni idam girişimlerinin önüne geçebilmekti. 13 gün süren yoğun oturumların sonunda Moskova Mahkemeleri’nin yönelttiği 18 temel suçlama ele alındı ve Troçki’nin suçsuzluğu tüm insanlığa ilan edildi.

Leon Troçki parlak devrimci mücadelesi boyunca daima Marksizm’e dayandı ve bu günümüzde hala onun sarsılmaz enerjisinin ve samimiyetinin temel kanıtı olmaya devam ediyor. Onun en önemli eserlerinden biri olan “İhanete Uğrayan Devrim”deki analiz ve öngörülerinin doğruluğu Stalinist rejimlerinin alaşağı olmasıyla kanıtlanmış oldu. İşte bu yüzden, kahramanca hayatı tüm devrimciler için bir örnek ve inceleme konusu olmaya devam ediyor.

Venezüella’da Troçki’yi anma haftası başladı

Posted in Söyleşi ve Görüşmeler, Venezuela | Leave a Comment »

Castro: Kübalı eşcinsellerin mağduriyetinden ben sorumluyum

Posted by lahy 01/09/2010

Meksika gazetesi La Jornada‘ya açıklamalarda bulunan Fidel Castro, Küba’daki eşcinsel topluluklara büyük haksızlıkların yapıldığı dönemler yaşandığını söyledi.

Fidel Castro’nun uzun mülakatı La Jornada gazetesine dizi halinde yayımlanıyor

Eğer yapılanların bir sorumlusu varsa, o da benim.” diyen Fidel Castro, Küba’da, siyahlar ve kadınlar gibi, eşcinsellerin de geleneksel olarak ayrımcılığa hedef olduğunu belirtti.

Buna rağmen, eşcinsel topluluğa yapılanlara yeterince dikkat sarfetmediğini kabul eden Castro, “O dönemde düzenli olarak sabotajlara hedef oluyorduk. Bize silahlı saldırılar düzenleniyordu. Birçok sorunumuz vardı. Birçok vatan hainini besleyen CIA’nın her zaman bir adım önünde olabilmek, kolay değildi.” dedi.

Küba’da 1960 ve 70’lerde birçok eşcinsel işten atılmış, hapsedilmiş ya da “rehabilitasyon kampları”na gönderilmişti.

Ülkede eşcinsellik 1979 yılında suç olmaktan çıkarıldı. Yakın tarihlerde de, aynı cinsiyetten çiftlerin bir arada yaşamalarını yasallaştırma girişimlerinde bulunuluyor.

84 Yaşındaki Fidel Castro, La Jornada gazetesine verdiği mülakatta, 1961 yılında ABD tarafından Küba’ya uygulanmaya başlanan ekonomik ambargoya da değindi ve uygulamanın bugün de, o dönemde olduğu kadar zarar verdiğini söyledi.

Castro, “Her zaman büyük bir ilaç ve yiyecek sorunu yaşadık. Bugün için bile geçerli bu.” dedi.

Kapıya dayanan ölüm

Fidel Castro’nun açıklamaları, gazeteci Carmen Lira‘ya verdiği kapsamlı mülakatın bir parçası.

Castro, Pazartesi günü yayımlanan açıklamalarındaysa, liderlik görevini bırakmasına neden olan uzun hastalığı sırasında “ölümün eşiğine geldiğini” söyledi.

Fidel Castro 2006 yılında hastalanmış ve 2008 yılında yönetimi erkek kardeşi Raul’e bırakmış; bağırsaklarındaki hastalık yüzünden çeşitli ameliyatlar geçirmişti.

Eski Küba lideri, “Hastalığım sırasında birçok defalar, doktorların bu şekilde yaşamama izin verip vermeyeceklerini, ölmeme müsaade edip etmeyeceklerini soruyordum kendime.” dedi.

Fidel Castro, Cumhurbaşkanlığı görevini kardeşine bırakmış olmakla birlikte, Komünist Parti liderliğini elinde tutuyor. (BBC)

Posted in Küba, İnsan Hakları | Leave a Comment »

Bolivya’da Protestolar Bitti mi? Ertelendi mi?

Posted by lahy 01/09/2010

Bolivya’nın Potosi bölgesinde başlayan 19 gün süren barikatlar, açlık grevleri ve yürüyüşlerden sonra yerel halk temsilcileriyle hükümette olan MAS partisi 16 Ağustos’da anlaşmaya vardılar. Sucre şehrinde yapılan görüşmelerden sonra Eva Morales hükümeti, protestocuların 6 talebini kabul ederek giderek yayılan protestoları durdurabildi. Anlaşma sağlanmasına rağmen her iki taraf da birbirlerini suçlayarak olayın daha önce çözümlenebilir olduğunu belirtiler. Protestocular, Morales hükümetini sözlerini tutmamakla suçlarken Morales’de protestocuları gereksiz bir şekilde kitleleri ayıştırıcı bir tutum izlemekle suçladı.

Potasi

Potasi

Bir dizi görüşmeden sonra, hükümetle protestuclar şu konularda anlaşmaya vardılar:

1. Potosi’de kurulacak çimento fabrikası için fon ayrılmasına
2. Potosi’ye uluslararası havaalanı kurulması
3. Cerro Rico zirvesinin tarihi alan olrak korunması
4. Yapım çalışmaları durmuş olan Karichipampa metal fabrikasının en kısa zamand bitirilmesi
5. Bölgedeki yol çalışmaların bitirilmesi
6. Oruro ve Potasi bölgelerini ayıran sınırların belirlenmesi

Anlaşmanın sağlanması sonucu yol işgallerini ve barikatları kaldıran maden işçileri tekrar madenlere dönerken, şehrin ihytiyacı olan gıda maddeleri de barikatlardan dolayı bekleyen kamyonlarla bölgede dağıtıma başlanıldı. Ayrıca barikatlar nedeniyle iki haftadır mahsur kalan turistlerde bölgeden ayrılmaya başladılar.

Eva Morales

Eva Morales

Anlaşma yapıldıktan sonra sokaklarda gösteriler yapılmaya başlandı. Yapılan bir çok gösteriyi sağcı muhalefet kullanarak, anti-Morales gösterisine çevirmeyi belli derecede başardılar. Sağcı muhallefet bu fırsatı kulanarak 10 Kasım’da yapılacak bölgenin geleneksel kutlamalarına başkan Morales’i kabul etmeyeceklerini gelmek istersede zorla durduracaklarını açıkladılar. Ulusal liderler gelenek olarak 10 Kasım’da yapılan şölene her yıl katılırlar. Morales’i kabul etmeyeceklerini açıklayan Luis Pastor, sağcı muhalefetle birlikte hareket ediyor ve aynı zamanda da Potosi bölge eyaletinin genel sekreteri.

Anlaşma olduktan bir gün sonra (17 Temmuz 2010), anlaşmaları yürüten devlet bakanı Oscar Coca, protestocuların gereksiz bir çatışma ortamı yaratığını belirterek protestocuları suçladı. Bakan, protestonun bölge belediye başkanı ve eski parlemonto başkan adayı René Joaquino tarafından kullanıldığını ve asıl motivasyonun MAS ve hükümeti yıpratmak olduğunu açıkladı. Morales hükümeti René Joaquino’yı 2006’da belediye başkan iken, belediye için aldığı ikinci el arabalarda yolsuzluk yaptığı için 27 Temmuz 2010’da görevde almak istemişti ancak protestolardan dolayı bu kararını ertelemişti.

Devlet bakanı’nın bu açıklamasından bir gun sonra, Potosi belediye meclisi René Joaquino’yı süren yolsuzluk davasından dolayı görevden aldı. René Joaquino’ni şu ana kadar görevden alınan 5. kişi oldu. Bilindiği gibi, Morales hükümeti Mayıs ayında çıkardığı yasa ile yolsuzluğa bulaşan kamu görevlilerini görevden alma yetkisi bulunuyor. Her ne kadar René Joaquino’ya yapılan suçlamalar protestolardan kaynaklanmıyorsada zaman olarak aynı sürece denk gelmesi sağcı basın tarafından ‘muhalefeti susturma’ amaçlı olduğu haberi ile yayınlandı. Her ne kadar René Joaquino görevden uzaklaştarıldıysada, belediye meclisinin çoğunluğunun René Joaquino’nın partisine ait olmasından dolayı yerine gelecek kişi yine kendi partisinden birisi olacak. Belediye meclisi René Joaquino’yı görevden uzaklaştırarak, meclisin fesh olmasını engelemek istediler. Yasalara göre yolsuzluğa bulaşmış kamu görevlisi meclis tarafından görevden alınmazsa meclis de fesh olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliyor.

René JoaquinoPotasi’deki protestoya katılan MAS üyesi ve bölge valisi Felix Gonzalez ve MAS senatörü Eduardo Maldonado MAS tarafından uzaklaştırılma veya izole edilmekle uyarıldı. MAS üyesi vali ve senatörün protestoya katılmasının nedeni; MAS içerisindeki bölgesel ve ulusal çıkarlardan kaynaklanıyor. Protestocular Morales’ten Otonomi bakanı Carlos Romero’yı görevden almasını talep etmiş, MAS ise bunun asla olamayacağını açıklamıştı. Sağcı muhalefet bunu da kullanarak Morales’i protestoculara sempatisi olanları cezalandırmakla ama kendi hükümetinde hatalı olanları kollamakla suçladılar.

Morales 22 Ağustos 2010’da Potosi’ye komşu olan Oruro’ya ülkenin en büyük ikinci havaalanını yapılacağını açıkladı. Bu açıklamayı hakaret olarak gören Potosi protestocuları Morales’i çifte standart kullanmakla suçladılar. Protestocular Potosi’de havaalanı yapılması için haftalarca protesto yaptıktan sonra taleplerinin karşılandığını, buna rahmen Oruro’da havaalanı olacağı açıklamasının hemen protestolardan sonraya denk gelmesininde Morales hükümetinde kaynaklanan çifte tutuma bağladılar. Devlet bakanı Carlos Romero ise, Oruro’daki sürecin diyolag içerisinde geçtiğini ve bu nedenle de yasal süreçin daha hızlı işlediğini açıkladı.

Hem MAS hükümeti hem de protestocular olanları geride bırakıp ortak hareket etmekten henüz uzaktırlar. Potosi protestocuları MAS’ı sözünü tutmamakla ve protestocuları günah keçisi göstermekle suçlarken, MAS’da bölgedeki bir kısım protestocunun amacının hükümeti zedelemek, yıpratmak ve yok etmek istemekle suçladılar.

Nasıl bakılırsa bakılsın sonuç olarak bir iki sonuca ulaşmak zor olmasa gerek bütün bu olan protestodan sonra;

1. Uzun zamandır ertelenen yerel yatırım ve projelerin bir an önce başlatılması ve böylece bölge halkının refahının yükseltilmesi talebi var. Bir çok proje ve yatırım Morales hükümetinden önce başlatılmış veya planlanmış olmasına rağmen bu projelerin bir an önce hayata geçirilmesi yönünde talepler var.

2. Bölge halkının taleplerini iyi kullanan sağcı muhalefet kendini de halk gibi maaruz göstermesini bir nebzede olsa Potosi’de başardı.

3. Potosi’deki protestolar diğer bölgelerde yayılarak yatırım ve projelerin bir an önce başlamsını talep edebilirler. Bu da Morales hükümetini çok zor durumda bırakabilir.

4. MAS üyesi olan bazı senatör ve belediye başkanları kendi seçmenlerinin çıkarlarını ulusal çıkarların önüne koyarak popülist politikalar izleyerek MAS içerisinde sağcı bir kanat oluşturabilirler.

Kaynak:: Andean Information Network

Bolivya: Sosyal gerilimler patlama noktasında

Bolivya’da haftaya bölgesel çatışmalar damga vurdu

Posted in Bolivya, Genel Haberler, Makaleler, Sosyal Hareketler | Leave a Comment »