latin amerikan haber yorum

Archive for 07 Eki 2010

Küba: Irkçılık üzerine sorular II

Posted by lahy 07/10/2010

Daisy Valera

Geçen Pazar günü, ” Eşitsizlik, önyargı ve ırkçı ayrımçılığa karşı mücadelede karar verici bir faktör olarak eğitim”  başlıklı bir açık oturum ve tartışma düzenlendi.

Açık oturum, La Cofradia de la Negritud ( Siyah Kardeşlik) tarafından Havana’nın La Ceiba Toplum merkezinde düzenlendi.

La Cofradia de la Negritud yıllardır Küba’da ırkçı önyargılar ve ayrımcılıkla ilgili konularda çalışmalar yapan bir örgüttür.

Açık oturuma,  Kübalı Eğitimciler Derneği’nin onursal başkanı Dr. Lydia Turner;    Havana Üniversitesi profesörü Dr. Esteban Morales ve  Küba Kültürel Araştırmalar- Juan Marinello Enstitüsü araştırmacılarından Rodrigo Espina katıldılar.

Toplantıya katılanların tümü ırkçılık probleminin  toplumumuzda aşikar olduğu ve 1959’da gerçekleşen devrimin ilk günlerinden beri bu hastalığı ortadan  kaldırmak için herhangi bir kampanya yapılmadığı konusunda hemfikirdiler.

Küba’da ırkçılık, okuldaki ilk yıllardan başlayarak gözlemlenen bir şeydir.  Siyahların herşeyi gerektiği gibi yapmadığı varsayıldığı için  birisi yanlış bir şey yaptığında ona ”neden beyaz bir adam gibi” yapmadığı gibi ” şakalar yapılıyor.

Tarih derslerinde beyaz figürler yükseklere çıkarılırken, bağımsızlık mücadelemizin siyah liderlerine çok az önem veriliyor, ayrıca, ‘El Partido de los Independientes de Color’ (Renklilerin Bağımsızlık Partisi)  gibi siyahların önderliğini yaptığı hareketler hakkında çok az tartışma yapılıyor.

Toplantıya katılanların çoğunluğu, bir Karayip ülkesi olmamıza ve nüfusün büyük bir bölümünün – eğer çoğunlukta değilse- siyah ve melez olmasına rağmen Küba toplumunun beyaz olarak görüldüğü konusunda hemfikirdiler.

Günümüzde Küba’da İspanyol kökenlerimizi kurtarmak için bir mücadele var, ancak, hiç bir zaman Afrikalılığımızı kurtarmaktan söz eden yoktur.

Aynı şekilde,  Radyo, TV ve basın da bu konuyla ilgili çalışmalar son derece sınırlıdır.

Toplantı’da Küba’da ırkçılık problemi ile uğraşmaya Ulusal meclis, Komünist Parti ve mahallelerde kurulu  Devrimi savunma komiteleri (DSK)’lar gibi ana örgütlerden başlanması gerektiği sonucuna varıldı.

Bazıları —Dr. Esteban Morales gibi— adada yaşayan siyah ve melezlerin ırkçı bir toplumda yaşamaları nedeniyle bu probleme karşı mücadele ihtiyaçını görerek, bilinçlenmelerinin gerektiğini söyledi.  Diğer katılımcılar  ise bu problemin çözümünün yalnızca ülkenin eğitim sistemi ve mevcut sosyal sistemin değişmesine bağlı olduğuna inanıyorlardı.

Foto: Esteban Morales. Kaynak: Havanatimes.org

Küba: Irkçılık üzerine sorular (I)

Küba’da öğretildiği şekliyle Leon Troçki Daisy Valera

Kübalı transseksüellerin sorunları

Posted in Küba, İnsan Hakları | Etiketler: , , , , | Leave a Comment »

Şili: Açlık grevindeki Mapuçelerin durumu ciddi

Posted by lahy 07/10/2010

Santiago de Chile, (Prensa Latina)Şili’nin yerli Mapuçe topluluğundan temsilciler, haklarını arayan yerlilere anti-terör yasasının uygulanmasına karşı çıkarak 87 gündür açlık grevi yürüten Mapuçe tutsakların sağlık durumlarının ağırlaştığını açıkladılar.

Araucania’daki Angol hapisanesinde açlık grevi yapan on tutuklu adına konuşan Rodrigo Curipan, Felipe Huenchullan’ın anjinden mustarip olduğunu ve iki defa ölümün eşiğine geldiğini söyledi.

Yerlilerin temsilcisi aynı zamanda Victor Hugo Queipul, Camilo Tori, Eduardo Osses, Alex Curipan, Carlos Huaiquillan, ve Waikilaf Cadin Calfunao’ın hastaneye kaldırıldığını ekledi.

Öte yandan bir başka temsilci Jorge Huenchullan de hükümetin, Mapuçelere karşı kullanılan anti-terörizm yasası kapsamında kimi suçlamaları geri çekme önerisinin ancak kısmi bir çözüm olduğunu, İçişleri Bakanlığı’nın bu yasayı Mapuçelere karşı kullanmaya devam edeceğini açıkladığını belirtti.

Huenchullan “Mapuçelere karşı zulmü sürdürecekler, kardeşlerimiz bu yüzden açlık grevine devam ediyor” diye konuştu.

Şili’nin güneyinde yaşayan nüfusun yüzde 5’ine yakınını oluşturan Mapuçeler, aynı zamanda ülkenin en yoksul kesimleri arasında.

Topraklarına el koyan şirketlere karşı sabotaj dahil çeşitli eylemler gerçekleştiren Mapuçe gruplara karşı Diktatör Pinochet zamanında anti-terör yasaları uygulanmaya başlanmıştı. Bu uygulama halen devam ediyor

Mapuche açlık grevi sona eriyor

Mapuche: ”Açlık grevi en son sonuçlarına ulaşıncaya kadar sürecektir” 20.09.2010

Şili’de muhalif milletvekilleri Mapuche tutuklularının açlık grevine katıldı

Pachamama Ve Gelişme: Latin Amerika’nın Geleceğine İlişkin Karşıt Görüşler – Benjamin Dangl

Şili: Tutuklu Mapuche çocukları açlık grevinde

Posted in Yerli Hareketleri, Şili, İnsan Hakları | Etiketler: , | Leave a Comment »

Küba devriminin yeni yönü -Prof. José Ramón Vidal ile söyleşi

Posted by lahy 07/10/2010

Igor Ojeda’nın Küba’daki etkili aydınlardan iletişim profesörü José Ramón Vidal ile hükümetin tartışma yaratan adımları üzerine söyleşisi

Elektronik posta yoluyla yapılan röportajda, ülkenin başkenti Havana’da bulunan Martin Luther King Halk İletişim Program Merkezi (CMLK) Koordinatörü ve İletişim Profesörü José Ramón Vidal, Küba’da yeni ilan edilen ekonomik tedbirlerin halk hareketleri yoluyla uygulanırsa adada sosyalizmin güçleneceğine dikkat çekiyor. Ancak uyarmayı da ihmal etmiyor: “Eğer, değişiklikler teknokratik pozisyonlarda yapılırsa, çeşitli sosyal sektörlerin meşru çıkarları, gerçek bir fikir birliği içinde dikkate alınmazsa, sosyalist proje için ölümcül olabilir.”

Ayın 13’ünde, Küba İşçi Sendikaları Konfederasyonu (CTC), Küba Hükümetinin, 2011 yılının ilk çeyreğine kadar yarım milyon devlet işçisinin işten çıkarılacağını ve aile şirketleri, kendi hesabına çalışma, kooperatifler yolu ile küçük özel girişimleri teşvik edeceği konusunda bir rapor yayınladı. Bu tedbirlerin amacı, Sosyalist Blok’un çöküşünden sonra girilen ve “Özel Dönem” olarak adlandırılan bu dönemden sonra da iyileşmeye giren, son yıllarda ise hızla kötüye gitmekte olan Küba ekonomisinin verimliliğini artırmaktır.

Brezilya basını gibi uluslararası basının büyük bir kısmı bu tedbirlerle, Karayip adasındaki sosyalizmin sonunun başlangıcına gelindiğini ilan etti. Fakat Vidal için bu tedbirler, “sosyalist bir proje ile uyumlu değil, ancak mevcut koşulların sürdürülebilir olması için zorunlu.” Ayrıca Vidal’a göre devlet, temel üretim ve dağıtım araçları üzerindeki mülkiyetini de sürdürmeye devam edecek.

Bunlardan başka Vidal, bu değişiklikler şayet halk hareketleri yoluyla uygulanırsa adada sosyalizmin güçleneceğine dikkat çekiyor. Ancak uyarmayı da ihmal etmiyor: “Eğer, değişiklikler teknokratik pozisyonlarda yapılırsa, çeşitli sosyal sektörlerin meşru çıkarları, gerçek bir fikir birliği içinde dikkate alınmazsa, sosyalist proje için ölümcül olabilir.”

Küba hükümeti, ilan edilen tedbirlerle neyi amaçlıyor?

Ekonomik model için bu ana kadar yapılan değişikler şu çerçevede tutuldu. Sübvansiyonlar ve ek ödeneklerde kesintiye gidilmesi; personel sayısının düşürülmesi (bu sürecin ilk aşaması, 2011 yılının ilk çeyreğine kadar, işyerlerinden yarın milyon işçinin çıkarılmasının tamamlanmış olması planlandı); iç pazarın genişletilmesi (ulusal turizm servisleri, küçük elektrikli ev aletleri satımı, cep telefonu hizmetleri vb); kendi hesabına çalışma alanlarının genişletilmesi; toprak kiralama, taksi hizmetleri ve berberler gibi küçük işyerlerinin işçilerine kiralanması… Ekonominin daha verimli hale getirilmesi ve ülkenin sürdürebilirliği için hayati olan tüm bu önlemler, geçimi sağlamanın yanı sıra çalışmayı da teşvik etmek için tasarlandı. Ayrıca bu önlemlerle uzun zamandan beri sosyalist modelin aşırı büyümesi (hipertrofisi) olarak saptanmış olan küçük işletmeler devlet idaresinden çıkarıldı.

Ekonomik modelde yapılan bu değişimler, iç içe gecen çok karmaşık bir durumun ortasında gerçekleştirildi: Ekonomik göstergelerin sürekli bozulmasının, hem tarım hem endüstri alanında üretimi ve verimliliği olumsuz etkilemesi; yaygın yasa dışılık ve yolsuzluk açıklamaları ve bunlara eklenen dış darbeler (en önemlileri, turizm gelirlerinin azalması ve nikel fiyatlarında düşüş), Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’da (resmi tahminlere göre 2009 yılında yüzde 1,4 kadar, 2010 yılında tahmini yüzde 1,9) önemli bir azalma ve ulusal bankacılık sisteminde finansal krizin ortaya çıkması. Olumsuz etkileri kışkırtan, 2008 yılındaki kasırgaların yıkıcı etkilerinin ve ABD’nin Küba üzerindeki ambargosunun, mali ve ekonomik faaliyetlerin, analizlerin dışında tutulmamasına özellikle dikkat edilmelidir. Başka bir deyişle, ilan edilen ya da devam eden tedbirler, bu karışık duruma karşı koymaya yöneliktir.

Bunların, ülkede sosyalizme geçilmesinden bu yana Küba’da yapılan en radikal değişimler olduğunu söyleyebilir miyiz? Öyleyse neden? Bu yeni bir ekonomik modelin fiili olarak uygulanması mıdır?

Benim kişisel görüşüme göre bunlar ekonomik ve sosyal yansımalarıyla önemli değişikliklerdir fakat abartılmamalıdır. Devlet, temel üretim ve dağıtım araçlarının mülkiyetini muhafaza etmektedir. Ekonomide yeni ve yenilenmiş ekonomik aktörler (kendi hesabına çalışan ailelere ait küçük işyerleri, daha fazla kooperatifler ve işçilerin ortaklaşa olarak kiraladıkları küçük tesisler) bulunacak; para politikasının ve vergi sisteminin çok daha önemli bir rolü olacak; gerçekliğe büyük bir bağlılık olacak ve böylece hiç kimse, ne bir kişi ne de bir aile veya ülke ürettiğinden fazlasını harcayabilecek. Fakat tüm bunların sosyalist bir projeyle uyumlu olmadığını ancak mevcut koşulların sürdürülebilmesi için vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.

Bu değişimleri ana tema içinde nasıl uygulayacağınız önemli. Olabildiğince çeşitli toplumsal kesimlerin meşru çıkarlarını dikkate alan gerçek bir fikir birliği olmaksızın teknokratik pozisyonlarda yapılırsa, sosyalist proje için öldürücü olabilirler; ama eğer iş merkezleri ve onun işlerinin sürdürülmesinde işçilerin daha etkin katılımlarını, iktidarın daha fazla sosyalleşmesini canlandırmaya yönelecekse, eğer genel olarak halk iktidarının mekanizmalarını güçlendirecekse, çalışarak geçimini sağlayamayacak olan (işten çıkarılacaklar için; ç.n.) hiçbir aile ilan edildiği gibi kendi kaderine terk edilmeyecekse, o halde sosyalist proje güçlenecek ve gerçekten sürdürülebilir olacaktır.

Küba ekonomisinin, sürekli diğer ülkelerin girdilerine büyük ölçüde bağımlı olduğu bilinmekte. Yeni önlemlerin uygulanmasıyla ekonominin dış yardıma bağımlılığının azalacağına, Küba ekonomisinin daha güçlü ve dinamik bir temele oturacağına inanıyor musunuz?

Elbette, işgücü verimliliği ve genel olarak ekonomik verimlilik göstergelerindeki iyileşme, ülkeyi çok daha güçlü kılacak ve bölgemizde devam etmekte olan bütünleşme süreçlerine katılmak için onu daha iyi bir konuma getirecektir. Küba, yüksek nitelikli büyük bir insan kaynağı potansiyeline sahip ve onun daha verimli kullanımı, yalnız bizim halkımız için değil aynı zamanda bizim desteğimizi almış ve alacak olan halklar için de faydalı olacak.

Değişikliklerin ilan edilmesine Küba halkı nasıl bir tepki verdi? Bu tedbirlerin tartışılması ve hazırlaması süreci nasıl gelişti?

Açıkçası, birçok kişi kendi yakın geleceği ile ilgili endişe içinde ve “Ben planların dışında kalacaklardan biri miyim yoksa şu yarım milyon kişinin içinde miyim?” diye soruyor. Zor bir süreç, birçok ailede yakın bir gelecekte minimize edilemeyecek bir gerginliğe yol açacak. Bugünlerde başlamak üzere olan işçi azaltma önlemini ilan eden, adı Küba İşçi Sendikaları Konfederasyonu olan sendikanın, işyeri merkezlerinde bu konular tartışılıyor. Sendikanın tam katılımı ile şeffaf bir süreç olacağı ve kararlara uygunluk kriterlerinin öncülük edeceği ısrarla ileri sürülüyor. Bu, uygulaması en karmaşık önlemlerden biridir. Eğer 2011 yılı boyunca, ilk çeyrekte yapılacak olan kapasite indirimleri için önemli ölçüde telafi edecek yeterli iş yaratılamazsa, bu endişe üreten bir konu olacaktır. Yaratılan işsizlik durumuyla tarım ve inşaat gibi işçi açığı olan bazı sektörlerde bir rahatlama sağlanması ve işten çıkarılan devlet işçilerinin bir kısmının da kendi hesabına çalışma yoluyla serbest meslek sahibi olması bekleniyor. Diğer değişiklikler konsensüs bulmakta daha az zorlanacak ve ayrıca günlük yaşamın iyileştirilmesi umutları yükselecektir.

İlan edilen değişikliklerle mikro-girişimcilere veya serbest çalışanlara işgücü kiralama izni veriliyor. Sosyal eşitsizliklerin artmaması ve sömürünün olmaması nasıl garanti edilecek?

SSCB ve Avrupa sosyalizminin dağılmasının tetiklediği “Özel Dönem” dediğimiz bu dönemde Küba’da eşitsizlik endeksi yükseldi. Haklı olarak Küba’da bizler tarafından hoş karşılanmayan, gerçekte yasal veya yasadışı yollarla işinden kazanmadığı gelirlere sahip pek çok insanın varlığı, bu eşitsizlikleri kışkırttı. Fakat bu eşitsizlikler, Amerika kıtasının geri kalanındaki eşitsizlik standartlarının çok uzağındadır. Yeni önlemler, zaten fiilen oluşan gerçekleri düzenlemek amacıyla hazırlandı, bu anlamda, yasallaştırmanın kendisi bir koruma önlemidir. İşveren, çalıştırdığı işçinin sosyal güvenliği için vergi ödemek zorunda. Bu işçilerin haklarına saygı gösterilmesi için ayrıca diğer koruma biçimleri de dikkate alınacaktır. Kişisel olarak ben, sendikaların bu konuda önemli rol oynayacaklarını düşünüyorum.

[Rebelion’daki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]

Küba: Kapitalizme giden yolları kapamak ve yeni sosyalizme açılmak -Narciso Isa Conde*

Havana’dan Mektuplar: Fidel Castro’nun söylediklerinin anlamı

Küba: 500.000 kişi işten çıkarılırken Sendika’nın rölü

Küba’da kapitalizmin yeniden inşası

Posted in Küba, Söyleşi ve Görüşmeler | Leave a Comment »

Evrensel ve Ekvador’da ki halkçı polis ayaklanması!

Posted by lahy 07/10/2010

30 Eylül’de girişilen darbe girişiminin ardından meydana gelen olayların bir darbe mi? yoksa halkçı bir polis ayaklanması mı? ya da Başkan Rafael  Correa’nın bir gösterisi mi? olduğu şeklinde bir tartışma başladı.

Ekvador’un sağ muhalefeti, Lucio ve Gilmar Gutiérrez kardeşlerin yönettiği  Yurtsever Birlik,  polislerin ayaklanmasının bir darbe girişimi olmadığını iddia ederek, Başkan Correa’yı gösteri yapmakla suçlarken sol kanatta yer alan bazı hareketler de polislerin ayaklanmasını bir halk ayaklanması olarak gösteriyor. Bu yorumda bulunan sol gruplar,  stalinist Partido Marxista-Leninista, ve bu grubun bağlantılı olduğu Ekvadorı Demokratik Halkçı Hareketi  (Movimiento Popular Democrático, MPD) ve Üniversite Öğrencileri Federasyonu (FEUE)’dir.  Morenocu Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) partisi ve yerli halkın politik partilerinden Pachakutik Hareketi de bu tezleri paylaşıyorlar.

Correa hükümeti’nin  MPD yöneticilerinin polislerin ayaklanmasına yardım ettikleri açıklamasının ardından başlattığı soruşturma darbe teşebbüsü mü  yoksa ayaklanma mı tartışmasını uzun bir süre gündemde tutacaktır.

30 Eylül’de darbe girişimi yapıldığını red eden grupların dile getirdiği tezler, Evrensel Gazetesi’nin 5.Ekim tarihli sayısında   Ekvador’da aslında ne oldu? başlıklı bir haber-analiz yazısında özetlendi:

Fatih Seyhan tarafından yazılan yazıda, ” Herkes, bir darbe girişiminden ve ona karşı “kahramanca” direnen Devlet Başkanı Rafael Correa’dan söz etti……Gerçekte ise, Ekvador’da herhangi bir darbe girişimi söz konusu değildir. Olan şey, toplumun bir kesiminin (polisler ve bir kısım askerler) kendi yaşam seviyelerini geriye çekecek içerikteki bir yasaya karşı çıkmış olmalarıdır.” denilerek, Ekvador Demokratik Halkçı Hareketi (MPD)’nin aşağıda aktardığımız bildirisine yer verdi:

”… Ekvador, aylardan beri çeşitli toplumsal kesimlerin hakları için mücadelelerine sahne oluyor. İşçiler, yerli halklar, köylüler, gençlik, öğretmenler, kamu çalışanları, küçük esnaf, emekliler; toplumun tüm emekçi tabakaları, Correa hükümetinin ülkeye ve halka zarar veren neoliberal, özelleştirmeci, politikalarına karşı mücadele ediyorlar.

İşçiler, hükümet tarafından gasp edilmek istenen haklarına sahip çıktılar, yerli halk hayati bir kaynak olan suya sahip çıktı, köylüler madenlerinin peşkeş çekilmesine karşı, öğretmenler eğitime daha fazla bütçe için, öğrenciler üniversite özerkliğini ortadan kaldıran yüksek öğrenim yasasına karşı, kamu emekçileri kazanılmış haklarını korumak için, emekliler maaşları ve daha iyi bir sağlık sistemi için sokağa çıktı, eylem yaptı.

… Bir darbe girişimi olduğuna dair yaratılmak istenen hava iç ve dış kamuoyunda belirli ölçüde başarılı olmuştur. Halk nezdinde ise durum son derece açık ve nettir. Bu olaylar, sosyal mücadelenin yeni bir parçasıdır.

Başkan’a tanınan sınırsız yetkilerin iptal edilmesini, ulus ve halk düşmanı unsurlar içeren enerji yasası, iç yönetim yasası, yüksek öğrenim yasası ve kamu maliyesiyle ilgili düzenlemelerin iptal edilmesini talep ediyoruz. Hükümetin kendisinin bizzat itiraf ettiği gibi, herhangi bir iç karışıklık olmadığına göre, ilan edilen olağanüstü halin derhal kaldırılmasını talep ediyoruz.”

Yukarıda ki satırlarda görüldüğü gibi 30 eylül 2010’da gerçekleşen olaylardan dolayı ABD rejimi ve onun Ekvador’da ki işbirlikçileri herhangi bir şekilde suçlanmamaktadır. Gerek Evrensel gerekse de MPD’nin tezleirnden  çıkarılacak diğer sonuç ise Ekvador’da polis kuvvetlerinin önderlik ettiği bir halk ayaklanmasının gerçekleştiği olmalıdır.

Öte yandan gerek Honduras ve Venezüella’da ki geçmiş darbe girişimlerini gerekse de burjuvazinin daha gerici kanatları tarafından düzenlenebilecek olan darbe girişimlerini kınayan Uluslararası İşçi Birliği- 4.üncü Enternasyonel (LIT-CI) ve onun Ekvador seksiyonu Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) partisi bir bildiri yayınlayarak, ”  Vurguladığımız, bir darbe girişimi olduğu sonucuna varmamız için gerekli ne iç ne de dış koşulların mevcut olmadığıdır, tam tersine, (darbe) durumdan faydalanarak kendisini meşru kılmak isteyen hükümet tarafından üretilen bir söylemdir ” dedi.

Yukarıda özetlediğimiz tezlere, La Haine.org’de yayınlanan Ekvador Polisi’nin Halk Ayaklanması başlıklı makalesinde Dax Toscano Segovia yanıt verdi. Polis ayaklanmasının bir darbe girişimi değil de  bir halk ayaklanması olduğu şeklinde ki tezleri red eden  Segovia’ya göre,

”Ülkede 30 Eylül 2010’da olanların analizini yapmak  için ele alınması gereken,  ancak, gerek sağ gerekse de soldakilerin pozisyonlarını belirlerken unuttukları konular vardır, bunun bir sonucu olarak, bu olayların arka planındaki gerçek nedenleri anlamamaktadırlar.”

Bu akımlarım dikkate almadığı konular:

1- Rafael Correa hükümeti ne devrimci ne de sosyalisttir ancak, ABD’nin bölgede ki hegemonya teşebbüsleri önünde bir sorun teşkil etmektedir. Correa yönetimi altında Ekvador’un ALBA’ya katılımı Hugo Chavez, Evo Morales ve Küba ile yakınlaşması bir sorun teşkil etmektedir.  Correa’nın Ekvador ve ABD arasındaki  askeri üslerle ilgili anlaşmayı yenilemeyi red ettiğini de belirtmek gerekiyor.  Bölgede yeniden hegemonyasını sağlamlaştırmak isteyen ABD’nin  Honduras’da Başkan Zelaya’nın devrilmesinin ardından Rafael Correa rejimini devirmeyi denemesi süpriz değildir.

2- Latin Amerika’da medya sosyalizm ve komünizmi hemen her seferinde karalayan bir iftira kampanyası yürütmektedir. Ekvador’da da TELEAMAZONAS TV ve diğer burjuva medya organları sosyalist olmamasına rağmen Rafael Correa’yı aynı karşı devrimci söylemleri kullanarak  sürekli bir şekilde  suçlamaktadırlar.

3- Latin Amerika’da emperyalizmin işbirlikçisi oligarşi ve ABD emperyalizmi, CIA ve ona bağlı USAID, NED, IRI, SIP, Freedom House, Fundación Heritage gibi örgütler vasıtasıyla milyonlarca dolar harcarayak hegemonya alanı dışına çıkan rejimleri (Venezüella, Bolivya, Ekvador vb..) destabilize etmeye çalışmaktadır. Eva Golinger, USAID’in, Yurttaşlık Katılımı,CONAIE, Pachakutik, ve muhalefle ilişkili olan Ekvador Yerli Halk Şirketleri Korporasyonu’na milyonlarca dolar yardımda bulunduğunu belirtmektedir.

Eva Golinger’in bildirdiğine göre, USAİD’den destek alan PACHAKUTIK hareketinin başkanı Cléver Jiménez  30 Eylül’de bir bildiri yayınlayarak  polislerin ayaklanmasını desteklediğini bildirdi; Rafael Correa’nın görevden alınmasını talep etti. .” Pachakutik lideri Cléver Jiménez, darbe girişimi sırasında, polis ve ordunun ”durumunu,… hakları çiğnenen kamu hizmetlileri tarafından gerçekleştirilen meşru eylemler” olarak niteledi.

Segovia yazısının son kısmında polis ayaklanması mı yoksa darbe mi sorusunu ele alarak, hem genelde hem Ekvador örneğinde toplumun en baskıcı kurumlarından biri olan ve düzeni sağlamakla yükümlü olan polislerin bazılarının dediği gibi ”üniformalı halk”   olarak hükümete karşı bir halk ayaklanması başlatmasının ne kadar mantıklı olduğunu sorusunu sormaktadır. Sosyal haklarını savunan polislerin ayaklandığı  gibi tezlere sarılmadan önce, CİA ve Ekvador polis kuvvetleri arasında belgelenmiş bağlar olduğunu görmek gerekiyor. Örneğin,  FARC komutanlarından  Raul Reyes‘in Ekvador sınırında 2008’de katledilmesinden sonra yapılan soruşturmada bu ilişkiler meydana çıkmıştı.

Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta da, Başkan Correa’nın saldırıya uğradığı 1.nolu Polis Müdürlüğünün komutanı Manuel E. Rivadeneira Tello’nun darbeci subayların yetiştirildiği  Amerikalar Okulunda (SOA) 1980 yılında eğitim görmüş olması ve The School of the Americas Watch (izleme listesi)‘nde bulunmasıdır.

İkinci olarak not edilmesi gereken ayaklanan polis kuvvetlerinin barışcıl bir şekilde kendilerini protesto eden halka gaz bombaları ve silahlarla saldırarak, bir öğrenciyi kafasından vurarak öldürdüğidir. Kameraları kırdılar, cep telefonlarını çaldılar ve yağmalama olaylarının meydana geleceğini bilerek şehirlerde görev yerlerini terk ettiler.  Hükümet’in yaptığı kısıtlamalara karşı ayaklandığı ilan edilen  polisler, gerçekten tepkilerinde samimi olsalar idi, yağmalama olaylarını seyretmezler ve halka karşı saldırı eylemlerine girişmezlerdi. Planlanan, bir kaos ortamı yaratılarak ülkenin yönetilemez hale geldiği mesajını vermek ve hükümetin düşmesini sağlamaktı.

Ayrıca, polis ayaklanmasının iyi bir şekilde organize edildiğini, çeşitli şehirlerdeki polis isyanlarının yanısıra, bir grup asker tarafından Quito’da M.Sucre havalanının trafğe kapatılması ve Ekvador TV istasyonu’nun muhalefete bağlı 50 kişi tarafından işgal edilmesinin belirli bir planın parçaları oldğunu görmek gerekiyor.

Rafael Correa’nın 1.nolu Emniyet Sarayına giderek polislerle sert bir karşılaşma içine girmesi yaralanarak hastahaneye götürülmesi ve rehin alınmasına yol açtı.  Muhtemeldir ki, bu gelişme olayların akışını hızlandırdı..  Correa’nın rehin alındığını açıklamasının ardından halkın sokaklara dökülmesi, Latin Amerika ülkelerinin gecikmeksizin darbeyi kınamaları  ve polislerin meşru taleplerle ayaklandıklarını açıklamalarına rağmen y ve halkın polis isyanını desteklemek yerine karşı çıkması darbe’nin daha ilk aşamasında sonuçlanmasına yol açtı. Ancak, darbe girişiminin başarısızlığa uğramasının asıl nedeninin Correa döneminde maaşları  yüzde seksen artırılan ordu birliklerin genelde polisi desteklememesi olduğunu belirtmek gerekiyor. Correa ve hükümet üyelerinin elit birlikleri kısa bir süre içinde devreye sokabilmesi isyancı polisleri yalnız bıraktı.

Durum böyle iken  sağ gruplar ve ABD’nin  darbe girişimini kınamasını; polis kuvvetlerinin tümünün isyana katılmamasını gerekçe göstererek  veya  Evrensel’in yaptığı gibi,  ” Ve Ekvador gibi sürekli kaynaşma halindeki bir ülkede, ücret ve sosyal hak için mücadele, sokağa çıkma ve hatta biraz daha ileri gitme, pek garip ve yadırganacak bir durum değildir.”  sonucuna varmak yanlıştır. Darbe’nin ilk saatlerinde başarısızlığa uğrayacağını anlayan ABD’nin darbeyi destekleyerek kendisini zor duruma düşürmesi elbette beklenemezdi.

Ekvador’da bir yandan ABD emperyalizmi ve oligarşiye karşı savaşırken, diğer yandan Rafael Correa rejiminin neo-liberal uygulamalarına karşı çıkarak işçi sınıfı ve emekçilerin merkezinde olduğu bir mücadeleyi örgütlemek zorunludur. Aralarındaki bütün ayrınlara ve uzlaşmazlıklara rağmen çeşitli eğilimlerden sol grupların paylaştıkları ortak görüş budur, ancak, somut  ilişkilerin somut tahlilli yerini yalnızca siyah ve kırmızıdan başka bir renkin olmadığı tahlillere bırakınca  mücadelenin içinde öne çıkmak yerine mücadelenin dışına sürüklenmek kaçınılmaz olmaktadır.

Rafael Correa hükümeti’nin uyguladığı neoliberal ekonomik politikalar Ekvator halkının karşılaştığı problemleri çözmekten uzaktır. Asgari ücret ayda 240 dolar, işsizlik oranı yüzde 7. yetersiz istidham oranı yüzde 51’dir.  Büyük bir hoşnutsuzluk ve direnişlerle karşılaşan Correa hükümeti’nin darbeci polis ve askerleri cezalandırırken kendisine karşı olan ve bir darbe girişimi ile halk ayaklanmasını birbirinden ayıramayan bazı politik hareketleri darbe de isyancı polislerle işbirliği yaptıkları gerekçesi ile kriminalize etmesi tehlikesi vardır.  Sosyal örgütler, sendikalar, yerli örgütleri, komiteler örgütlendiği sürece oligarşinin yeniden iktidarı ele geçirme hevesi kursağında kalacaktır.  Oligarşi’nin imtiyazlarına son verilmesi sosyal reformların gerçekleştirilmesi, yerli halkın talep ettiği çok uluslu bir devletin kurulması yolunda atılacak adımlar, ABD ve darbecilere karşı verilecek en güzel cevap olacaktır. Bu nedenle bir yandan ABD ve oligarşinin gerici eylemlerine karşı mücadele ederken, diğer yandan da  Correa hükümetine karşı sosyalist bir programı, çok uluslu ve sosyal eşitsizlikleri gidermeyi esas alan yeni bir toplumun inşası için devrimci bir programı savunmak zorunludur.

(LAHY)

Yerli halk örgütü CONAIE’nin darbe teşebbüsü hakkındaki bildirisi

Ekvador Yerli Hareketi’nden Correa Hükümeti’ne Eleştiriler

Başkan Rafael Correa Kurtarıldı

Posted in Ekvador, Makaleler | Etiketler: , , , , , | Leave a Comment »

Latin Amerika’da Darbe Mevsimi: Sıra Ekvador’da…

Posted by lahy 07/10/2010

Latin Amerika’da iklim yeniden sertleşiyor. Geçtiğimiz hafta Ekvador’da başta polis teşkilatı olmak üzere sivil kamu görevlilerinin ek ücretlerinin ve primlerinin iptal edilmesini öngören yasanın Kongre’den geçmesinin hemen ardından polis teşkilatının başını çektiği bir isyan yaşandı. Polis ve bazı askeri birliklerden oluşan göstericiler sokaklarda barikatlar kurarak çatıştılar, pek çok karakolu ve kışlayı işgal ettiler.

Başkent Quito’da yaşanan gösteriler polislerin Ekvador’un reformist lideri Rafael Correa‘ya gaz bombası atması kadar ciddi boyutlara erişti. Correa gaz bombalarından etkilenmesi nedeniyle hastaneye kaldırılırken, polisler hastanenin etrafını kuşatarak Ekvador devlet başkanını rehin aldılar. Correa gösterici polislerin elinden ordu birlikleri tarafından kurtarıldı. Kendisini geri almak isteyen kitlenin toplandığı meydana götürülen Correa buradan halka seslendi ve isyan eden polislere teslim olmayacağını söyledi. Gösteriler sırasında isyancılar tarafından harekete geçirilen faşist grupların devlet televizyonunu işgal etmek ve hava kuvvetlerinden bazı birliklerin başkent Quito’daki hava alanını işgal edip, başkanlık uçağına el koymak istemesiyle gerçekleştirilmek istenenin Correa’yı devirmek isteyen bir darbe olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde gözüktü.

Ekvador’da bu durum yaşanırken, ordu içerisinde de bariz bir farklılık kendisini gösterdi. Ordunun komuta kademesi başlangıçta belirsiz açıklamalar yaparken, Correa’nın gözaltına alınması karşısında gelişen kitle hareketinin, ordunun, belirsizliği üzerinden atarak Correa’dan yana tavır koymasında önemli bir etken olduğu söyleniyor. Ancak, ordu üst kademesi verilecek desteğin arkasına şart olarak polislerin karşı çıktığı yasanın değiştirilmesini koydu.

Ekvador, özellikle 2000’li yılların başlamasıyla birlikte Latin Amerika’da gelişen kitle hareketlerinin önemli bir merkezi oldu. Ocak 2000’de yerlilere ait sol örgütlerin başını çektiği gösterilerde kitleler parlamento binasını basarak IMF ve Dünya Bankası’nın Ekvador işçi ve emekçileri üzerine yıktığı ağır faturayı protesto etmişlerdi. Fakat, bu kitle hareketi devrimci bir önderliğin olmaması nedeniyle sonuçsuz kaldı ve iktidar kitlelere ateş açmadığı için popülarite kazanan Teğmen Lucio Gutierrez’in ellerinde kaldı. Gutierrez aynı dönemde Venezuella’da Chavez’le ve FARC örgütüyle görüşerek kitlelerin gözünde sol bir lider imajı çizmeye çabaladı. Ancak, 2003 yılında başkanlığa seçilen Gutierrez önceki iktidarların kaldığı yerden devam ederek IMF ve Dünya Bankası politikalarını aynen uygulamaya devam etti. İşçi ve emekçilerin haklarında büyük kısıtlamalar yaşandı, ABD ile iyi ilişkiler geliştirildi ve muhalefete karşı baskı yasaları devreye sokuldu. U yguladığı neoliberal program nedeniyle 2005 yılında geldiği trenle geri gönderildi, yeni bir kitle hareketi bu kez onu başkanlık koltuğundan etti. Kasım 2006 yılında Rafael Correa Manta’daki Amerikan askeri üssünün kapatılması, kurucu meclis kurulması gibi pek çok reform vaadinde bulunarak başkanlığa seçildi. Fakat, Correa’nın reform vaadleri özellikle ülkenin ikinci büyük şehri Guayaquil‘de kamp kuran Ekvador’un büyük kapitalistlerinin ve ABD’nin tepkisini çekmekte gecikmedi. Özellikle 2008 yılında 3.2 milyar dolara ulaşan uluslararası borcun ödenmesinin kesilmesi, Manta’daki ABD askeri üssünün kapatılması Correa’ya yönelik büyük bir tepki doğurdu . Hatta, 1 Mart 2008’de Kolombiya ordusu FARC’a yönelik operasyon bahanesiyle Ekvador topraklarının bir kısmına askeri operasyon düzenledi. İki ülke arasındaki gerilim Kolombiya lideri Uribe’nin Obama ile Kolombiya’da askeri üs anlaşması imzalaması sonrası hafifledi. ABD, Kolombiya’dan kopardığı askeri üsler nedeniyle bu konunun üzerine fazla gitmedi, ancak Correa’nın üzerine bir çizik attığını söyleyebiliriz.

Darbe girişiminin arkasında kim var? Her zaman olduğu gibi akla ilk olarak ABD parmağı geliyor. Nitekim, geçmişten günümüze ABD’nin Latin Amerika’yı arka bahçesine çevirmek için neler yaptığını hatırla rsak , Correa’nın devrilmesinin ve yerine kendisine yakın bir ismin getirilmesinin onun işine nasıl yarayacağını rahatlıkla görebiliyoruz. Ancak, darbe girişimi sonrası ABD yönetiminden gelen tepkiler de net olmadı. Washington yönetimi bir yandan tarafların uzlaşı araması gerektiğini ifade ederken, diğer taraftan Correa’ya olan desteğinin tam olduğunu ifade etti. Ancak, biliyoruz ki kullanılan ince diplomatik dile rağmen ABD, eline geçen ilk fırsatta Latin Amerika’da çıkarlarının çatıştığı ülkelerdeki iktidarları, kullanabileceği her türlü yolla ezmek isteyecektir. Correa’nın arkasındaki en önemli güç şimdilik arkasında tam kadro duran Latin Amerika’nın -Chavez’inden Morales’ine kadar- reformist liderleri oldu.

Bugün Correa’nın iktidarının bir darbe girişimi karşısında tehlikede olduğu açıkça görüldü. Ancak, Correa’nın güvenebileceği tek dal olan Ekvador’lu işçiler ve emekçiler içerisinde ona yönelik tepki de yok değil. Özellikle son iki yılda 2.7 milyar doları aşan bütçe açığı Correa’nın ekonomik bir tedbir programı uygulamasını zorunlu kıldı ve bunun faturası işçi ve emekçi sınıflara kesildi. Özellikle kamu sektörü bu kesintilerden en büyük pay alan kısım oldu. Alınan önlemler arasında kamu sektöründen emekli olanlar için maaş kesintileri, işgücünün kitlesel işten çıkarmalar aracılığıyla yeniden düzenlenmesi gibi hak gaspları da yer alıyor. Öte yandan Correa’nın arası onu iktidara taşımaya destek olan Ekvador Yerli Ulusları Konfederasyonu (CONAIE) gibi yerli örgütleriyle de uzun zamandır açık. Özellikle ülkenin çok uluslu yapısına dönük anayasal düzenlemelerin yapılmaması ve yerlilere ulusal haklarının verilmemesi, maden şirketlerinin işletilmesinde yerlilerin haklarının korunmaması ve yerlilerin temel taleplerinin karşılanmaması Correa’ya verilen desteğin aşınmasını sağladı. CONAIE, Correa’yı ülkenin kaynaklarını uluslararası şirketlere peşkeş çekmekle suçlayarak, uyguladığı neoliberal politikalara sert tepki göstermişti.

Correa’nın uyguladığı politikalar sadece yerli örgütlerinin değil, işçilerin ve emekçilerin de sert tepkisini çekti. 2008 yılında yaşananlar Correa’nın ikircikliliğinin göstergesi gibi: 8 Nisan 2008’de kitleler Azuay bölgesinde Kanadalı Lamgold şirketinin altın madeni faaliyetlerini durdurması için sokağa çıkmışlar, ancak polis kitleye saldırarak 17 kişiyi gözaltına almıştı. Correa da madencilik karşıtı gösterilerin cezalandırılacağını radyo aracılığıyla açıklamıştı. Ancak, yoğun protestolar Correa’nın göstermelik bir maden reformunu devreye sokmasına neden olmuştu.

Latin Amerika için geçtiğimiz yıl Honduras’la yeniden açılan darbe mevsimi isyancı geleneği kuvvetli kıta parçasına sert bir iklim yaşatacak gibi görünüyor. Bir yanda Latin Amerika halkları emperyalist-kapitalizmin kıskaçları arasında kalırken, diğer yandan toplumsal devrim taleplerinin önündeki en önemli engel olan reformist iktidarların çizdiği sınırları aşmak zorundalar. Venezuela’da Chavez, Bolivya’da Morales, Brezilya’da Lula, Arjantin’de Kirchner, Ekvador’da Correa toplumun değişim isteğini soğururlarken, kapitalizme de koltuk değneği olma vazifesini üstenmektedirler. Ancak, demoklesin kılıcı her dakika başları üzerinden eksik olmamaktadır. Latin Amerika’nın reformist liderlerinin en önemli şansı şimdilik sahip oldukları yaygın kitle desteği. Nitekim 2002’de Chavez, bugün de Correa örneğinde olduğu gibi kitleler kendi mücadelelerinin kazanımlarını korumayı reformist liderlerin iktidardaki varlığını korumayla özdeşleştirmiş durumdalar. Ancak, Correa gibi neoliberal politikalar uygulayarak kitle desteğini kaybedenler için gelecek hiç de aydınlık değildir, nitekim olası bir tezgahı geri püskürtmek için gereken kitle desteğini bir kez daha kazanamayabilirler. Reformist liderler, bugün Latin Amerika ülkelerinde kapitalist devlet aygıtına en ufak bir müdahalede bulunmayarak adeta tahtlarının altında birer saatli bomba taşımaktadırlar.

Öte yandan, reformizmin elbette mücadelenin sınırlarını ilerletme ve bir toplumsal devrime imza atma gibi bir amacı yoktur. Chavez gibi reformistler şimdilik Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ilişkiler geliştirerek kapitalizme güvence aşılamaktadırlar. Onların politikalarını belirleyen işçi ve emekçi sınıfların talepleri değil, küresel ortaklarının ne beklediğidir. Bugün için kitlelerin reformist liderleri gerici saldırılara karşı koruması kazanılan hakların korunması açısından önemlidir, ancak işçi ve emekçi sınıflar asıl reformizmin sınırlarını aşarak toplumsal bir devrimin önünü açtıkları zaman kazanacaklardır.

Kaynak: http://www.bolsevik.org/1302.htm

Evrensel ve Ekvador’da ki halkçı polis ayaklanması!

Yerli halk örgütü CONAIE’nin darbe teşebbüsü hakkındaki bildirisi

Ekvador Yerli Hareketi’nden Correa Hükümeti’ne Eleştiriler

Başkan Rafael Correa Kurtarıldı

Posted in Ekvador, Makaleler | Etiketler: , , | Leave a Comment »